Muğla’nın Datça ilçesinde yapılmak istenen 270 yat kapasiteli yat limanı projesine karşı düzenlenen basın açıklaması, yat limanının yapılmasını isteyenler tarafından engellenmeye çalışıldı. Açıklama, polisin güvenlik önlemleri alması sonucu gerçekleştirildi.
Muğla’nın Datça ilçesinde Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü tarafından ‘Yap-İşlet-Devret’ modeliyle yapılmak istenen 270 yat kapasiteli yat limanı projesine 30 Ocak’ta Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı verilmişti.
Yurttaşlar ise seçilen inşaat alanının kentin ortasında olması, Datça’nın Özel Çevre Bölgesi içinde kalması gibi sebeplerle karara karşı hukuki süreç başlatmıştı. Açılan dava kapsamında mahkeme bugün (30 Mayıs) saat 14.00’te bölgede bilirkişi keşfi yapılmasına karar vermişti.
Bilirkişi keşfi öncesinde Muğla Çevre Platformu Datça Meclisi saat 12.00’de proje alanında basın açıklaması yapmak istedi. Datça’da yat limanı yapılmasını isteyen yurttaşlar ise aynı saatte bölgeye gelerek basın açıklamasını engellemeye çalıştı.
Polis ekiplerinin güvenlik önlemlerini almasının ardından basın açıklamasını okumaya çalışan MUÇEP Datça Meclisi Gönüllüsü Aydın Bodur’un sözü kesilerek, açıklamayı okuması bir süre engellendi.
Datça’da yat limanı isteyen yurttaşlar; bölgede esnaf olduklarını, yat limanı istemeyen yurttaşların “dışarıdan” geldikleri gerekçesiyle “istemiyorlarsa doğdukları köye geri dönebileceklerini” söylediler.
Bodur, “Bu limanla birlikte imar planlarına aykırı olarak yakın kıyılarda da ağır kaçak yapılaşma tehditleri var, bunlardan siz de mesul tutulacaksınız. Verilecek zararlar saymakla bitmiyor! Değer mi bile bile bu zararların müsebbibi olmaya?” dediği sırada karşı tarafın “Değer” diye bağırdığı duyuldu.
Açıklamayı okumaya devam eden Bodur, “Bugün, Datça’da yap işlet devret modeliyle yapılmak istenen yat limanı için bilirkişi heyetini ağırlayacağız” ifadelerini dile getirdi.
Yıllardır yapılmak istenen yat limanına karşı yedisinden-yetmişine, yöre halkından-yerel yöneticilerine, itirazlarını dillendirdiklerini söyleyen Bodur, şu sözlere yer verdi:
“Halkın katılımı toplantılarında, İnceleme-Değerlendirme Komisyonu (İDK) süreçlerinde bu itirazlarımızı anlattık durduk. Valiliğinden Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı’na, Cumhurbaşkanlığı’na kadar yazılı şikayetlerde de bulunduk. Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurularına çıktık. Basın açıklamaları yaptık. Protesto ettik… Dinletemedik!”
“DATÇA’NIN KORUNMASI GEREKEN KÜLTÜREL-TARİHİ VE DOĞAL ÖZELLİKLERİ MAALESEF HİÇE SAYILDI”
Ayrıca Bodur, “Datça Yarımadası’nı tamamıyla kültürel ve doğal özellikleriyle çocuklarımıza da miras bırakmak üzere Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan eden Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı, Datça’nın korunması gereken kültürel, tarihi ve doğal özelliklerini maalesef hiçe saymayı tercih etti” dedi.
Bakanlığın itirazları ciddiye almadığını belirten Bodur, “Siyasi partilerinden, sivil toplum örgütlerine – halkından, yerel yöneticilerine dillendirdiğimiz itirazları pek dikkate almayan Bakanlık, allem etti, kallem etti: bu büyüklükte bir marina için yine de Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) onayını verdi” sözlerini dile getirdi.
Bodur, ÇED onayı kararının zararları bilinerek verildiğini aktararak, “Şimdi yeni bir aşamadayız. Muğla Büyükşehir Belediyesi davacı oldu. Datça Belediyesi davacı oldu. Yaşam savunucuları davacı oldu. Datçalılar davacı oldu” ifadelerini kullandı.
“SADECE BİZ DEĞİL, MİRAS BIRAKTIĞIMIZI SÖYLEDİĞİMİZ ÇOCUKLARIMIZ DA ZARAR GÖRÜYOR”
Şimdi haklarını mahkemelerde aradıklarını söyleyen Bodur, “İtirazlarımıza devam ediyoruz. Çünkü zarar görüyoruz: Sadece biz değil, miras bıraktığımızı söylediğimiz çocuklarımız da zarar görüyor. Seçilen alan, korunan alan sınırları içinde; denizin temiz, balığın bol olduğu bir sayfiye alanıydı” dedi ve şu sözlere yer verdi:
“Sadece insanlar değil, orada yaşayan bitki örtüsü, toprak, sahil, denizimiz, kıyılarımız, midyesi, sübyesi, denizi havayı temizleyen deniz çayırları, yosunlar tüm canlılar… Az ötede Kent Parkı’mız, Ilıca Göleti’miz, tarihi kalıntılarımız, korunması gereken tüm doğal ve kültürel varlıklarımız hepsi tehdit altında.”
Bodur; Topan Ada’nın yok olduğu, korunması gereken sahil şeridinin taşlarla doldurulduğunu belirterek, “Denizde, karada biyoçeşitlilik azaldı, yine korunması gereken kaya mezarlarının belki de çoğu, çoktan tahrip oldu” ifadelerini kullandı.
“DATÇA’NIN DEPREM BÖLGESİ OLDUĞU SANKİ UNUTULDU”
Datça’nın deprem bölgesi olduğunun sanki unutulduğunu aktaran Bodur, “Doldurulmuş kıyının üstünde yayaların, araçların gezdiği; depremde çökme tehlikesi olan rıhtımlar yapılacak! Daha binlerce ağır vasıta- kamyon, şehrin normal trafik yükünü bile taşıyamayan bu kentin içinde taş taşıyacak” dedi.
Bodur, bir kez daha uyardıklarını belirterek, “Trafikte olası ölümlü kazalara ve yine olası bir depremde ağır tahribatlara davetiye çıkarılıyor! Bakanlığı, işveren idareyi, projenin yüklenicisini, müelliflerini uyarıyoruz: Göz göre göre zarar veriyorsunuz” sözlerine yer verdi.
Mevzuata, yasalara aykırı işlerin yapıldığını söyleyen Bodur, “Deniz dibinde suyu ve havayı temizleyen, Akdeniz’i korumak için imza koyduğumuz Barselona Sözleşmesi’ne göre kesinlikle korunması gereken deniz çayırları ve aralarında yine aynı sözleşmeye göre korunması gereken daha birçok bitki ve hayvan, denizimiz, kıyılarımız hepsi ağır tehdit altında” dedi ve şu ifadelere yer verdi:
“Bu limanla birlikte imar planlarına aykırı olarak yakın kıyılarda da ağır kaçak yapılaşma tehditleri var, bunlardan siz de mesul tutulacaksınız. Verilecek zararlar saymakla bitmiyor! Değer mi bile bile bu zararların müsebbibi olmaya?”
“İNŞAAT ALANI, TÜM KOYU MAHVEDECEK KADAR BÜYÜK”
Yeni projede yat kapasitesinin azaltıldığının söylendiğini fakat gerçekte inşaat alanının, tüm koyu mahvedecek kadar büyük olduğunu belirten Bodur, “80 yatlık çekek alanıyla adeta bir tersane kuruluyor. Proje dosyasında bu marinada kötü hava şartlarında bağlanacak yat kapasitesinin iki misline yakın sığınılacak alan içerdiği belirtiliyor” ifadelerini kullandı.
Bodur; yat limanının yüzer iskele sistemiyle yapılacağını, deniz dibinin zarar görmeyeceğinin söylendiğini aktararak, “Sanki denizin üstündeki dalgakıran ve iskeleleri taşıması için beton tonozlar deniz dibine zarar vermeyecek ya da bağlanan yatların kiri-pası-zehiri koya zarar vermeyecek ya da doldurulan rıhtımların altındaki yaşam yok olmadı-olmayacak” dedi.
Ayrıca Bodur, “Deniliyor ki: Bu yat limanı, Datça’ya yeni iş alanları katacak, Datçalı esnaf, halkımız çok kazanacak! Ama Marmarisli, Fethiyeli, Bodrumlu esnaf yakınıyor. Oralarda yapılan yat limanları onlara para kazandırmamış. Göcek’te, Turgutreis’te marinanın civarındaki yerel ahali, ‘denizimizi elimizden aldılar’ diye feryat figan ağlıyor” sözlerine yer verdi.
“ALMADIKLARI ÖNLEMLER DOLAYISIYLA LİMANLARA GİRMEYEN YATÇILARIN, DENETİMSİZLİKLER NEDENİYLE ORTAMA VERDİKLERİ ZARARLARI ANLATIYORLAR”
Yat limanı olmayınca yatların demir çapalarının zaten deniz dibine zarar verdiğinin, kıçtan bağladığında kıyıdaki ağaçların zarar gördüğünün söylendiğini aktaran Bodur, yat limanı olunca bu zararlar azalacağının öne sürüldüğünü dile getirerek, şu ifadelere yer verdi:
“İyi de bunun sorumlusu kim? Almadıkları önlemler dolayısıyla şu anda limanlara girmeyen yatçıların, denetimsizlikler nedeniyle ortama verdikleri zararları anlatıp, kendi mesuliyetlerini unutturmak değil mi bu?”
Bunların yanı sıra Bodur, “Deniz dibini kazıyarak ya da tonlarca ağırlıkta taşlarla, beton bloklarla ezerek ya da üstlerindeki tekne ve iskele bordoları ile günışığından yararlanamadığı için yok olacak çayırları, canlıları, denizel varlıkları unutturmak üzere ankraj sistemleri için yapılacak kaya dolgu ya da tonozlarla, denetimsizlik nedeniyle dibi tarayan demir çapaları karşılaştırıyorlar. Kim inanır gerçekleri bu kadar eğip bükenlerin koruma amaçlı iş yapacağına?” dedi.
“DAVALI TARAFIN ÇARPITTIĞI GERÇEKLER VE ZARARLAR O KADAR ÇOK Kİ SAYMAKLA BİTMİYOR”
Davalı tarafın çarpıttığı gerçeklerin çok olduğunu söyleyen Bodur, “Aslında doğaya, tarihimize, gelecek kuşaklara verecekleri zararlar o kadar çok ki saymakla bitmiyor” dedi ve şu ifadeleri dile getirdi:
“Datça Özel Çevre Koruma Bölgesi’ni korumakla yükümlü Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı, tıpkı İliç’te çöken siyanürlü dağların olduğu altın madenine ÇED Olumlu kararı verdiği gibi, Datça Yat Limanı için de tüm itirazlarımıza rağmen ÇED Olumlu kararı verdi.”
“ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI ASIL GÖREVİNİ UNUTTU”
Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı asıl görevini unuttuğunu aktaran Bodur, “Tüm kültürel ve doğal değerlerimizle birlikte yaşadığımız çevreyi korumayı hep gözden kaçırıyor. Rant peşinde, inşaat peşinde koşuyor” dedi.
Bodur, Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı’nın doğal yaşam alanlarını yeni satılacak-inşaat yapılacak inşaat arsaları olarak gördüğünü belirterek, “Yaşam alanlarımızı yap-işlet-devret mantığıyla hep zenginlere peşkeş çekiyor. Yaşama değil, ölüme davet çıkarıyor” sözlerine yer verdi.
Mahkemelerden seslendiklerini söyleyen Bodur, “Projede belirtilen büyüklükte bir Yat Limanı, Topan Adayı, denizdeki balığı nasıl bitirdiyse, Datça’nın denizini de, denizdeki çayırlarını da, tehdit altındaki türlerini de, plajını da, kıyılarını da, tüm ekolojik sisteme verdiği zararlarla çocuklarımızın geleceğini de bitirecek” dedi ve son olarak şu sözleri dile getirdi:
“Adaletin tecelli edeceğine olan inancımızla bilirkişi heyetine, hukukçularımıza, mahkemelerimize güveniyoruz. Datça’da yaşamı savunanlar olarak tüm Datçalılar için, Datça için, Yerküre için sadece ‘adalet’ talep ediyoruz! Umut ediyoruz!”
Diğer yandan, Şezlongsuz Datça İnisiyatifi’nin basın açıklamasına çağrı için hazırladığı “Yat limanı yaptırmayacağız” görselinin başlığının “Datça’da yat limanı yapılmasını isteyen tüm vatandaşlarımızı bekliyoruz” ifadeleriyle değiştirilerek yayınlanması üzerine görseli tasarlayan yurttaşların konuyla ilgili hukuki mücadele başlatacağı öğrenildi.