Orada durmaya nasıl başladığımızın hikayesini not düşmekte yarar var. Orası derken, Berkin Elvan Yontusundan söz ediyorum, Datça’daki… Yedi tonluk kireçtaşından işlenmiş bir blok. Sanırsınız üzerinde kocaman güzel bir göz var. Berkin’in o fotoğrafındaki gülen gözlerinden esinlenilmiş, belli. Yontucusu Elbruz Denge. Yontu, hemen postanenin karşısındaki Eski Okulun yanında.
Kocaman gözlü Berkin Elvan’ı tanımayanınız var mı?
Gezi Direnişinde uygulanan devlet şiddetinin mağduru. Datçalı Şair Ece Ayhan’ın deyişiyle, 15 yaşında “devlet dersi”nde öldürülmüş, hem de ekmek almaya giderken.
Babası Sami Elvan, Anıt’ın açılışında okunan mektubunda: “Biz Berkin’in ailesi olarak sadece barış ve adalet istiyoruz… Dileğimiz başka Berkinler, başka çocukları kaybetmemek, tüm çocukların hak ettikleri gibi mutlu yaşamalarıdır” demiş. Onun için buluşmalarımızın ismi “barış ve adalet buluşmaları” işte.
Ne zaman mı başladık durmaya?
86 hafta oldu. 2022 Nisan sonunda karar açıklanıp da onlar da (Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay ve Mine Özerden), bin 600 küsur gündür tutsak tutulan Osman Kavala’nın yanına hapse gönderildiklerinde, sözde adalet dağıtan bu devletin adaletsizliğine başkaldırmaktan başka çare bulamadık.
Yine de isyanımız barışçıl olsun dedik. Yer olarak orayı seçtik. Böyle karar verdik orada durmaya. “Nöbet tutalım” diyenlere: “Yok nöbet olmasın” dedik, bizim dilimiz şiddet içermesin. Militarizmi çağrıştırmasın. Madem barış istiyoruz, ağzımız asker asker, polis polis, devlet devlet kokmasın dedik. Karşıtımıza benzemek, benzetilmek istemedik.
Başlangıçta çok kişi değildik. Biraz yalnız kaldık, hatta galiba yalnız bırakıldık. Kim bunlar ya da kim adına yapılıyor bu etkinlik diyenler çıktı. Tek başıma ziyaret ettiğim günler de oldu yani, Berkin’i. Sonra zaman zaman çoğaldık. İnişli-çıkışlı bir dönem işte… Ama vazgeçmedik.
Yakınlarının, dostlarının uğradığı adaletsizliği hatırlatmak isteyenler başkaları da katıldı yanımıza. Yakını olmak gerekmez, devlet katındaki adaletsizliklere vicdanları rahat etmeyenler, dövizlerle taleplerini yazarak katıldılar aramıza.
Kaftancığolu için ya da Emine Şenyaşar ailesine adalet isteyenler de geldi; Irak’a atılan bombalara ses çıkartmak isteyenler de… Deprem mağdurları için adalet dileyenler de geldi; Gazze’de soykırımı lanetleyenler de… Akbelen için adalet isteyenler de oldu, Akbelen’de ağaçlar devlet korumasında kesilirken; İliç’te devletin ihmali ile altın madeninde kaybedilen canların hesabını sormak isteyenler de. Suruç’u, Gar katliamını barış dileklerimizle orada da andık. Mücella Yapıcı ya da Mine Özerden kadar Selahattin Demirtaş’a, Figen Yüksekdağ’a özgürlük isteyenler de geldi, durdu yanımızda.
Sadece, “Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden ile Osman Kavala“ değildi dertleri, orada durmaya vakit ayıranların. Can Atalay’ın deyişiyle “İnsan kadar, hava için, su için, toprak için adalet” isteyenlerle de birlikte duruyoruz o Yontu’nun önünde.
Siz de bu adaletsizlikleri sorun ediyorsanız, vicdanınız kanıyorsa; sizin de yüreğinizi barış özlemi sardıysa, bekleriz. Her Salı 18.00’de Datça Berkin Elvan Anıtı önündeyiz. Hayır, “nöbet” tutmuyoruz. Devletten, kurumlarından kendi yasalarına uymasını, yurttaşına adil davranmasını, düşmanca politikalara sapmamasını diliyoruz. Tam 86 haftadır, orada “barış” ve “adalet” bekliyoruz.
Umarız adalet ve barış dileklerimiz tutar da, bu buluşmalara son veririz!
Mezuniyet (ODTÜ-İşletme) sonrası bir süre büyük şirketlerde profesyonel olarak çalıştım. Profesyonel yaşamdan çabuk bıktım ve alışıldık iş yaşamından kopup, daha önce pek denenmemiş, niş alanlarda yazılı ve görsel/işitsel yayıncılık faaliyetlerine kalkıştım.
Basılı ya da dijital ortamlarda dergiler, gazeteler, çeviri ve derleme kitaplar ile interaktif eğitime dönük kurgu videolar hazırladım, sundum. Kitap yayıncılığının yanı sıra, meslek odaları ve örgütlerde yayıncılık-iletişim ve örgütlenme alanlarında hizmet vererek yaşamını idame ettirdim. Datça’ya yerleştim. Bir süredir doğrudan ya da katılımcı demokrasinin işletildiği, hiyerarşisiz/şiddetsiz yerel meclisli yapılarla hak ve yaşam alanlarının savunuculuğunda arayışlar içindeyim.