İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karşı açılan davada Danıştay Savcısı, fesih işleminin iptalini istedi.
“İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla feshine karşı açılan davaların ikici duruşması dün (7 Haziran 2022) Danıştay’da görüldü.
Danıştay 10. Daire, fesih kararının iptali için dava açan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Özgür Özel, Kadınlar ve Çocuklar Derneği, SOL Parti, Yargıçlar Sendikası, Malatya, Zonguldak, Çanakkale, Kars, Artvin, Denizli, Kırklareli, Tokat, Aksaray ve Şırnak barolarının başvurularını görüştü.
İlk sözü Önce Kadınlar ve Çocuklar Derneği’nden Müjde Tozbey Erden aldı. Erden, “Koruma kararına rağmen öldürülen kadınların aileleri cinayetleri anlatıyor; “Asıl katil kadınları korumayan devlettir! Evet, dedik ki katil devlet. Peki yaşayan kadınların sorumluluğunu kim alacak? Evet, savunma yapıyoruz ama bugün siyasi bir davada olduğumuzu hepimiz biliyoruz” dedi. Konuşması sonrasında salondan büyük alkış geldi.
“BUGÜN BURADA TÜRKİYE ANAYASASINI SAVUNUYORUZ”
Avukat Hülya Gülbahar ise “Anayasa maddeleri çok açık, anlamak isteyenler için çok açık. Uluslararası anlaşmaların onaylanması Meclis’in bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. Kanunlarda değişiklik yapan her antlaşma Meclis’in onayından geçirilmeli. Bugün burada İstanbul Sözleşmesi’ni, tüm insan hakları sözleşmelerini ama aynı zamanda hepimiz farkındayız ki Türkiye Anayasasını savunuyoruz” dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin buldan şunları ifade etti: “Bugün HDP’li kadınlar için değil, tüm kadınlar ve LGBTler için savunma yapacağım. AKP İstanbul Sözleşmesi’ni kendi kazanımı gibi ifade etmişse de bu Sözleşme kadın örgütlerinin, mücadele eden kadınların zaferidir”
CHP Parti Meclisi Üyesi CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka “Çıkacak kararın adaletli olmasını arzu ediyoruz. Tarihi bir gün ve tarihi bir sorumluluk. Kadınların yaşam hakkı ile ölüm arasında bir karar, 42 milyonun yaşam hakkı ile tek adamın kararı arasında bir karar” dedi.
Avukat Selin Nakıpoğlu İstanbul Sözleşmesi’nin amaç maddesini okuyarak “Bununla kimin ne derdi olabilir?” diye sordu.
EMRE TOPAL: “ÇOK GAYRİ CİDDİ İDDİALAR VAR”
Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü Anlaşmalar Daire Başkanı Emre Topal, “Bir milletlerarası anlaşmayı sonuçlandıran asıl işlem onay işlemidir” diyerek, bu yetkinin Cumhurbaşkanı’nda olduğunu ve TBMM’nin de sadece “milletlerarası anlaşmanın onaylanmasını uygun bulma yetkisinin olduğunu” söyledi.
Topal’ın konuşması sırasında yargıç, savunmasını hızlı yapmasını istedi. Topal, “Biraz sürecek. Çünkü çok gayri ciddi iddialar var” dedi. Topal, “Biz hep şunu savunduk, milletlerarası anlaşmalar uluslararası hukuk işlemidir. TBMM’nin kabul ettiği iç hukuk kanunu değildir” diye konuştu.
Davacı vekili kadın avukatlar, Emre Topal’ın davacılara yönelik sataşmalarına son verilmesini, bu konuda kendisinin uyarılmasını istedi.
HÜLYA GÜLBAHAR: ANAYASANIN 90’INCI MADDESİ ÇOK AÇIK
Avukat Hülya Gülbahar ise şunları ifade etti: “Biz saatlerce savunma yaptık. Bir kere bile o tarafa bir deva kınayıcı, rahatsız edici bakış bile atmadık. Biz saygı gösterdik ama konuşmanın başından sonuna kadar biz saygısızlığa maruz kaldık. Bütün o itibar kızıcı sözleri aynen kendisine iade ediyoruz.
Burada konuyu teknik ayrıntılara boğarak sanki Anayasa, Anayasa değilmiş gibi, yasa silsilesi bu ülkede yokmuş gibi, sanki hiçbirimiz hukukun “H”sini bilmiyormuşuz gibi konuşuyor.
Anayasanın 90’ıncı maddesi çok açık. Hukukçu olmaya gerek yok bu maddeyi anlamak için. ‘Usulüne göre yürürlüğe girmiş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir.’ Şunu anlatmaya çalışıyorum: ‘Davacılar kanun eşittir anlaşma yanlış mantığına sahiptir’ dendi. Size anayasayı okuyorum burada.
Anayasa madde 90 çok açık, yorumlamanın bir manası yok Arkadaşların bunu okuması ve okuduğunu anlaması gerekiyor. Başka bir yoruma gerek yok ki burada.”
Malatya Barosu adına konuşan Avukat Sibel Suiçmez, Topal’a; “Allah kimseye sahibinin adına savunma yapmayı nasip etmesin” dedi.
DANIŞTAY SAVCISI, “DAVA KONUSU İŞLEMİN İPTALİNİN GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM”
Cumhurbaşkanlığı avukatları iptal talebinin reddini istedi. Danıştay Savcısı, “Dava konusu işlemin iptalinin gerektiğini düşünüyorum” diyerek, fesih işleminin iptalini istedi.
Daire, ileri tarihte karar verilmek üzere duruşmayı sonlandırdı.
“DURUŞMADAN ÇIKTIKTAN SONRA NASIL EŞİTLİK KARŞITI BİR İKLİMDE OLDUĞUMUZU DAHA İYİ ANLADIK”
Danıştay’da, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının iptali istemiyle açılan ikinci davanın görülmesinin ardından kadın örgütleri basın açıklaması yaptı. Danıştay’ın önünde yapılan açıklamalar şöyle:
Eşitlik İçin Kadın Platformu Selin Nakıpoğlu: “Biz bir kişinin verdiği İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı çekiyorum, çektim kararına karşı biliyorsunuz davalarımızı açtık. Önce 28 Nisan’da bu binadaydık, bu duruşma salonundaydık. Bugün 7 Haziran. Yine bir duruşmadan çıktık ve şunu gördük: Bizler nasıl eşitlik karşıtı bir iklimdeyiz, bunu daha iyi anladık. Bunu nasıl anladık? Aslında davalı ve davalı vekilinin beyanlarından anladık. Biz Anayasa’nın yolundan gidiyoruz. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, ülkenin yönetilmesi meselesinde görüşlerimizi söyledik. Aynı şekilde 14 Haziran’da yine buradayız. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz derken çok ciddiyiz. Bilmiyorum farkında mısınız ama biz bu mücadeleyi sürdürmekte son derece kararlıyız.”
“BU KİBİRLİ ÜSLUPLARDAN, MUKTEDİRLERİN BU HEPİMİZE AYAR VERME ÇABALARINDAN ÇOK SIKILDIK”
Avukat Hülya Gülbahar: “Maalesef 7 Haziran duruşmasında, 28 Nisan duruşmasında olduğu gibi Cumhurbaşkanlığının savunmalarının yani davalı tarafın, biz davacıyız bu dava çünkü, mağdur edildik ve bu mağduriyetin giderilmesi için bu sistemin mahkemesine başvurduk. Danıştay’a geldik fakat bu mahkemede de geçtiğimiz duruşmada da bu duruşmada da Cumhurbaşkanlığı vekillerinin kibirli, üstenci, herkese ders vermeye çalışan, parmak sallayan tavrına maruz kaldık az önce. Duruşmada davacı vekiller olarak, kadınlar, barolar ve partisi adına dava açan arkadaşlarımız olarak kendilerine bu sözleri aynen iade ettik. Biz çok sıkıldık bu kibirli üsluplardan, muktedirlerin bu hepimize ayar verme çabalarından çok sıkıldık. Burada İstanbul Sözleşmesini savunuyoruz, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğimizi her seferinde söylüyoruz. Çünkü bizim hayatımız. Eşit bir hayat için mücadele etmeye devam edeceğiz dolayısıyla mecburuz İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya. Şiddetsiz bir hayat için mücadele etmeye devam edeceğiz. Dolayısıyla her anımızda, her saniyemizde İstanbul Sözleşmesi’ni savunacağız ama aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi bizim onurumuz, onur mücadelesi veriyoruz burada, onurumuzu kimseye ezdirmeyiz kimseye ezdirmeyeceğiz. Her kim olurlarla olsunlar. 14’ünde buradayız, 23’ünde yine buradayız. Sonuna kadar İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya devam edeceğiz. Bu ülke bu sözleşmenin tarafı olacak, bu ülkenin devletini bütün dünya devletlerine örnek bir şekilde İstanbul Sözleşmesini uygulayan devlet yapmak üzere ant içtik, ant içeceğiz.”
“ÖLDÜRÜLEN, ŞİDDETE MARUZ KALAN, TECAVÜZ EDİLEN KADINLAR İSTATİSTİKSEL VERİ DEĞİLLERDİR”
Önce Kadınlar ve Çocuklar Derneği adına Müjde Tozbey Erden: “Burada gerçekten bir savaş var. Bu savaşı sürdüreceğiz. Zannetmesinler ki sadece bugün geldik. Ama biz her zaman söylediğimiz gibi tekrar ediyoruz: Öldürülen kadınlar ya da şiddete maruz kalan kadınlar, tecavüz edilen kadınlar istatistiksel veri değillerdir. Acınıp geçilecek insanlar değillerdir. Onlar aşklarıyla, sevinçleriyle, mutluluklarıyla, tarihleriyle insandırlar. En önce insandırlar. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi varken dahi korunmayan ve korunmadıkları için öldürülen kadınlar için sadece burada değiliz. İstanbul Sözleşmesi sayesinde yaşamını yitirmeyen, maruz kaldığı şiddetten kurtulan yüzlerce, binlerce kadın için de buradayız. Biz, sembolik de olsa bugün 20 öldürülen kadının ailesini getirdik. Bizde onlarca kadın var. Ülkemizde yüzlerce kadın… Bu ailemizde iki tanesini kısaca dinlemenizi istiyoruz. İzmir’den Remziye Tüysüz, bir buçuk ay önce öldürüldü. Onun erkek kardeşi, Mutlu burada.”
Remziye Tüysüz’ün erkek kardeşi Mutlu: “Benim kız kardeşim erkek şiddetine kurban gidenlerden sadece biri ama bunun son olmayacağı açık bir şekilde bu devletin kanunlarıyla ortada. Ben kız kardeşimi kaybetmiş olabilirim ama daha fazla kadının öldürülmemesi için bugün buradayım ve İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin iptali için bizler, katledilen kadınların aileleri bu mücadeleyi sürdüreceğiz.”
Remziye Tüysüz’ün kız kardeşi Asiye: “Ben Diyarbakır’dan katılıyorum, koruma kararına rağmen öldürülen Remziye yoldaş için gelen bütün avukatlarıma, sivil toplum örgütlerine teşekkür ediyorum. Gönül isterdi ki Remzi’ye de bugün aramızda olsun, yaşasın. Yaşatılabilirdi, korunabilirdi ama korunamadı. Şikayetlerine rağmen kayıtsız kalındı. Kayıtsız kalanlar da bugün suçlarını kabul etmiyorlar. Fail cezasını almış olmasına rağmen belli merciler bunu bir türlü kabullenemiyorlar. Suçluluk duygusu tabii ki zor. Kabullenemiyorlar ama kabullendirmek için, hesabını sormak için burada olmaya devam edeceğiz. Umut ediyorum ki Danıştay Başkanımız hepimizi mutlu edecek bir karar verecektir çünkü adaletten umudumuzu kesmiyoruz, kesmeyeceğiz.”
“KARAR NE OLURSA OLSUN KADINLAR KAZANMIŞTIR”
29 Ekim Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan: “Değerli basın emekçileri, bugün burada EŞİK’in önderliğinde toplanmış olan kadın örgütleri olarak buradayız. Bugün sadece kadın örgütlerimiz değil, aynı zamanda barolarımız, barolarımızla birlikte siyasi partilerin temsilcileri ve çeşitli demokratik kitle örgütü temsilcileri ama esas olarak herhangi bir aidiyet taşımamasına karşı kadın duyarlılığıyla kendi hakları için bizim yanımızda olan arkadaşlarla yeni bir duruşmayı bitirdik. 28 Nisan, arkasına 7 Haziran ve 14 Haziran daha sonra da 24 Haziran’da duruşmalarımız devam edecek. Asıl büyük duruşmanın hayatın içinde, hepimizin evinde, hepimizin iş yolunda hepimizin çalışma alanında ya da hepimizin dolaştığı parklarda ve caddelerde olduğunu biliyoruz. Çünkü şiddet her yerden fışkırıyor. Şiddet sadece insanların canını almıyor, canlarını artık kendi istekleriyle intihara yönelerek hayatlarına son vermek isteyen insanlara büyük acılar çektiriyor. Oysa biz, kadınların şiddetten uzak, biz kadınların mutluluk içinde yaşamalarını arzu ediyoruz, istiyoruz. Bugün İstanbul Sözleşmesi’ni ailelerin güya boşanmalara neden olduğu gerekçesiyle iptal edildiği gibi haksız, hukuksuz, gerçek dışı bir yalana sarılan feshedici makamlar, bugün şunu görmeliler ki; evlerdeki mutluluğu da sağlamak, ancak şiddetten uzak bir ev yaşamını inşa etmekle olanaklıdır. Biz mücadeleye devam edeceğiz. Karar ne olursa olsun kadınlar kazanmıştır. Kadınlar 28 Nisan günü, 7 Haziran günü kazanmıştır çünkü kadınlar, birlikte olmayı, dayanışmayı, direnmeyi, tarihe kendi adlarını kanları pahasına da olsa, acılar pahasına da olsa gelecek kuşaklar, yeni kızlarımız, kadınlarımız için fedakârlık yaptı bu kuşak denilecek bir tarihi yazma noktasında kararlı davranmışlardır. İstanbul Sözleşmesi yaşatır.”
“BU SÖZLEŞMEYİ ANCAK VE ANCAK KADINLAR YIRTABİLİR”
SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi İlknur Başer: “Bugün dava açanlardan bir siyasal parti olarak şunu herkes iyi bilsin ki kadınlar bu yolları kolay kat etmedi. Kadınlar elleriyle, tırnaklarıyla kazıya kazıya bu hakkı elde etti. İstanbul Sözleşmesi’ni yazdıran kadınlardır ve şunu herkes çok iyi bilsin bu sözleşmeyi tek rafa kaldıracak olan yine kadınlardır. Kadınlar bu sözleşmeyi nasıl rafa kaldıracak? Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, kadınların, çocukların cinsel istismara, şiddete maruz kalmadığı, eşit, özgür, laik bir ülkeyi kurunca bu sözleşmeyi ancak ve ancak kadınlar yırtabilir. Bugün kadın cinayetlerinin had safhaya ulaştığı memleketimizde kadınların yaşam hakkının ortadan kaldırıldığı bu ülkede İstanbul Sözleşmesi devam edecek. Hukuksal karar ne olursa olsun kadınlar İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya, onu yaşatmaya, birbirimize sahip çıkmaya, yaşamı savunmaya devam edeceğiz. Umudu yeşerteceğiz, birbirimize sıkı sıkı sarılarak hep birlikte yaşamı savunmaya devam edeceğiz.”