İklim Masası, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla Kanada’nın Bishop’s Üniversitesi’nden Dr. Catherine Malboeuf-Hurtubise ile bir röportaj gerçekleştirdi. Malboeuf-Hurtubise “Çocuklar, pandemiyle ilgili endişelerine paralel olarak, iklim değişikliği ile ilgili kaygılarını da giderek daha fazla dile getiriyordu” dedi.
Çocukları Kurtarın Vakfı’nın araştırmasına göre, 2020 sonrası doğan çocuklar, 1960 doğumlulara kıyasla iki ila yedi kat daha fazla aşırı hava olayına maruz kalıyor. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından yapılan bir başka araştırma ise, çocukların hava kirliliği, ölümcül hastalıklar ve aşırı iklim olaylarına karşı çok daha hassas olduklarını ortaya koyuyor.
Çalışmalar çocuklar üzerinde olumsuz etkilerine dikkat çekiyor. Özellikle çocuklar arasında yaygınlaşan “eko-anksiyete”, son yıllarda daha fazla gündeme gelen bir sorun haline gelirken, bu konuda Türkiye’de yapılmış kapsamlı bir araştırma henüz bulunmuyor.
2021 yılında 10 ülkeden 10 bin çocuk ve gencin katılımıyla gerçekleştirilen “Çocuklarda ve Gençlerde İklim Kaygısı ve Hükümetin İklim Değişikliğine Verdiği Tepkiler Hakkındaki İnançları: Küresel Bir Anket” başlıklı araştırma, katılımcıların yüzde 59’unun iklim değişikliği konusunda “çok” veya “son derece” endişeli olduğunu ortaya koydu. Ayrıca gençlerin yüzde 75’i, geleceği “ürkütücü” olarak tanımladıklarını ifade etti.
2024 yılında yayımlanan “İklim Değişikliği Karşısında Çocukların Çaresizliğini Keşfetmek” başlıklı makalede ise çocuklar iklim krizi nedeniyle umutsuz olduklarını ifade etti.
İklim Masası, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla İklim Değişikliği Karşısında Çocukların Çaresizliğini Keşfetmek” çalışmasında yer alan Kanada’nın Bishop’s Üniversitesi’nden Dr. Catherine Malboeuf-Hurtubise ile bir röportaj yaptı.
Catherine Malboeuf-Hurtubise’in gözlemlerine göre, eko-anksiyeteyle ilgili çocuklara yönelik çalışmalar literatürde genellikle “radikal umut” teması etrafında şekillense de, çocuklar bu tür çalışmalarda umut üzerine konuşmak istemediklerini belirtti.
‘‘Çocukların varoluşsal sorunları, onları göz ardı ettiklerinde ortadan kaybolmayacak’’ diyen Malboeuf-Hurtubise, ‘‘Yalnızca duygularının kabul edildiğini, duygularını paylaştığı yetişkinin paniklemediğini görmesi bile bir çocuk için gerçekten önemli bir mesaj” dedi.
“HİÇBİR BİREYSEL EYLEM, TEK BAŞINA İKLİM KRİZİNİ ÇÖZEMEZ”
İklim değişikliği hakkında konuşmaktan kaçınmanın çare olmadığını vurgulayan, Malboeuf-Hurtubise, ‘‘Onlarla bu konuyu hiç konuşmamak veya fazlasıyla farkında olsalar da öyle olmadıklarını varsaymak, kaygılarını daha da artırıyor’’ dedi. Malboeuf-Hurtubise, ‘‘En doğrusu, bu konuyu açıkça konuşmak ve ardından şu mesajı net bir şekilde vermek: ‘Hiçbir bireysel eylem, tek başına iklim krizini çözemez. Bunun için kolektif harekete ihtiyaç var’’ ifadelerine yer verdi.
Çocuklarda eko- anksiyete ile nasıl baş edilebileceği konusunda açıklama yapan Malboeuf-Hurtubise, şu ifadeleri kullandı:
”Uzun yıllardır sanat ve felsefe üzerine çalışıyorum. COVID-19 süreci de oldukça yoğun geçti çünkü okullar, ruh sağlığı müdahaleleri konusunda desteğe ihtiyaç duydular. Bu çalışmalar sırasında gördük ki çocuklar, pandemiyle ilgili endişelerine paralel olarak, iklim değişikliği ile ilgili kaygılarını da giderek daha fazla dile getiriyordu. Olup bitenleri anlamlandırabilmek için, onların ihtiyaçlarına yönelik bir müdahale geliştirmek istedik. Gezegenin tehlikede olduğu bir dönemde büyümek, iklim değişikliğinin farkında olmak, çocuklar için ne anlama geliyordu?’’
EKO-ANKSİYETE NEDİR?
Amerikan Psikoloji Derneği (APA), eko-anksiyeteyi “iklim değişikliğinin görünüşte geri dönülmez etkisini gözlemlemekten kaynaklanan kronik çevresel felaket korkusu ve bununla bağlantılı olarak kişinin ve gelecek nesillerin geleceği için duyduğu kaygı” olarak tanımlıyor. Bu nedenle APA, gezegenimizi etkileyen büyük çevre sorunlarının içselleştirilmesinin bazı insanlarda değişen ciddiyete sahip psikolojik sonuçları olabileceğini düşünmektedir. Nüfusun ne kadarının bu son hastalıktan muzdarip olduğuna dair bir veri olmasa da uzmanlar, iklimle ilgili sorunlar arttıkça eko-anksiyete yaşayan insan sayısının da artacağını söylüyor.”
Eko-anksiyetenin temelde, tüm duygusal tepkileri kapsayan bir şemsiye terim olduğunu vurgulayan Malboeuf-Hurtubise, “Hatta bazen ‘eko duygular’ olarak da adlandırılır. Bunlar, gezegenin geleceği veya insanların çevre üzerindeki etkisi hakkında düşündüğünüzde verdiğiniz duygusal tepkilerdir. Eko-anksiyete genellikle, iklim değişikliğinin etkilerini doğrudan deneyimlemiş olmakla ilgili değildir. Daha ziyade, neler olabileceğinin beklentisiyle ilgilidir. Bu nedenle de terimin içinde anksiyete, yani ‘kaygı’ vardır” dedi.
İnsanların bir süre, çocukların eko-anksiyeteden etkilenmeyeceğini düşündüğünü belirten Malboeuf-Hurtubise, şunları söyledi:
“Fakat bu doğru değil. Evde ve okulda medya ile temas halinde olduklarından, çocuklar da eko-anksiyete karşısında hassaslar. Örneğin ben, Kanada’nın Quebec eyaletinde yaşıyorum ve bundan birkaç yıl önce, büyük orman yangınları yaşadık. Her ne kadar iklim değişikliği karşısında yüksek risk altında bir toplum olmasak da, yine de etkilerini yaşıyoruz. Bu yüzden çocukların da olan bitenin farkında olmaması çok zor.”
“İklim Değişikliği Karşısında Çocukların Çaresizliğini Keşfetmek” çalışmasına beş yıl önce başladıklarını söyleyen Malboeuf-Hurtubise, “‘Umutsuzluk’ temasının öne çıktığını oldukça hızlı bir şekilde gözlemledik. Bu, planladığımız bir şey değildi. Araştırmalarımız hem Kanada’da hem de Birleşik Krallık’ta devam ediyordu ve hangi aktiviteleri yaparsak yapalım, çocukların bu umutsuzluk fikrini sürekli dile getirdiğini gözlemledik” ifadelerini kullandı.
“MUTSUZLUĞU KEŞFETMELERİ VE İFADE ETMELERİ İÇİN ONLARA BİR ALAN YARATTIK”
Mevcut literatürün yapılan çalışmaları ‘radikal umut’ temasına dayandırdığını vurgulayan Malboeuf-Hurtubise, şunları söyledi:
“Biz de buna dayanarak, umut teması etrafında bir müdahale tasarlamıştık. Fakat çocuklarla umut hakkında konuşmaya çalıştığımızda sert tepkiler aldık. ‘Umut hakkında konuşmak istemiyorum,’ diyorlardı. ‘Umut hakkında konuştuğunuzu duymak istemiyorum. Umutsuzluk hakkında konuşmak istiyorum çünkü ben, bunu yaşıyorum.’ Bu, bizim için çok şaşırtıcıydı.’’
Umut hakkında konuşmadan önce, çocuklardaki umutsuzluğu anlamak gerektiğini vurgulayan Malboeuf-Hurtubise, “Bu umutsuzluğu irdelemekten kaçınmak, onların duygularını yok saymak, görmezden gelmek anlamına geliyor. Bunu yapmamak için, planladığımız müdahaleyi biraz değiştirdik ve bu umutsuzluğu keşfetmeleri ve ifade etmeleri için onlara bir alan yarattık” sözlerini kullandı.
“İKLİM KRİZİ DE TEMELDE VAROLUŞSAL BİR TEHDİT”
Yaptığı araştırmaları genelde varoluşsal konular üzerine yoğunlaştığını söyleyen Malboeuf-Hurtubise, şunları söyledi:
“Ölüm üzerine, çocukların ölümü nasıl anladıkları üzerine çalışmalarım var. İklim krizi de temelde varoluşsal bir tehdit. Bu yüzden aynı anda hem sanat hem felsefe yapıyoruz. Sanatı, çocukların sözel olmayan yollarla sanatsal üretim yoluyla, bir konuyu keşfedebilmeleri için kullanıyoruz. Nasıl hissettiklerini ya da belirli bir konu hakkında ne düşündüklerini sanat aracılığıyla araştırıyorlar.“
Çocuklara bir etkinlikte dünyanın 50 yıl sonar nasıl bir yer olacağını çizmelerini istediklerini belirten Malboeuf-Hurtubise, “Bu gibi etkinliklerde çok fazla yönlendirme yapmıyoruz. Bazıları bir gezegen olarak dünyayı çiziyor, bazıları ise bir manzara çiziyor; kısacası ne istiyorlarsa onu çiziyorlar” ifadelerini kullandı.
“UMUT DOLU ÇİZİMLERE FAZLA RASTLAMIYORUZ”
Son zamanlarda çocukların çizdikleri resimlerde iklim değişikliğinin yanı sıra savaş imgelerini de gördüklerini vurgulayan Malboeuf-Hurtubise, “Çocuklar, gezegeni ‘önce’ ve ‘sonra’ diye ikiye ayırıyor. Bazıları savaş uçakları çiziyor. Ukrayna’yı, İsrail-Filistin savaşını göz önünde bulundurduğumuzda, çocuklar için kaygı verici çok şey var. Makalede yer alan çizimde, paraşütle atlayan ve ne yapacağını bilemeyerek panikleyen bir çocuk var. Yine bu da umutsuzluğun başka bir yansıması ama çizimlerle ifade ediliyor. Gerçekten de umut dolu çizimlere fazla rastlamıyoruz” sözlerine yer verdi.
Felsefi sorgulamayı bir tür varoluşsal terapi olarak kullandıklarını söyleyen Malboeuf-Hurtubise, “Sanat, bu sorgulamaya zemin hazırlıyor. Sanatla başlayan keşif süreci, sonrasında hep birlikte yürüttüğümüz bir felsefi tartışmaya dönüşüyor. Bunu sınıf ortamında yapıyoruz ki çocuklar düşüncelerini paylaşabilsin ve anlamı birlikte inşa edebilsinler. Böylece hem sözel olmayan hem de sözel yollarla iklim krizini sorguluyor, edebilsinler. Böylece hem sözel olmayan hem de sözel yollarla iklim krizini sorguluyor, anlamlandırıyor ve sorular sorarak ortak bir anlam kuruyoruz” dedi.
Hassas konuları konuşabilmek için çocukları değil yetişkinleri ikna etmek gerektiğini vurgulayan Malboeuf-Hurtubise, şu ifadeleri kullandı:
“Okulları, öğretmenleri, ebeveynleri. Yetişkinlerin şunu anlamasına yardımcı olmalıyız: Çocukların varoluşsal sorunları, onları göz ardı ettiğimizde ortadan kaybolmayacak. Çocuklar, iklim değişikliği bağlamında bu korkuyu hissetmenin kendileri için ne anlama geldiğini keşfetmeye ihtiyaç duyuyorlar. Genellikle, umutsuzluğunuzu irdelediğinizde, yaşadığınızda ve sindirdiğinizde, yeniden ‘anlam’ bulabilirsiniz. Ve o anlamı bulduktan sonra, umut da genellikle kendiliğinden geri gelir. Bizim aktivitelerimizle yürüttüğümüz de böyle bir süreç.’’
“ÇOCUKLARIN DUYGULARINI ANLAMAYA ÇALIŞIN VE KABUL EDİN”
Ebeveynlerin öncelikle yapması gereken şeyin çocukların söylediklerine açık olmak olduğunu ifade eden Malboeuf-Hurtubise, “Burada, ölüm üzerine yaptığım çalışmalarla bir paralellik kurabilirim: Örneğin, çocuğunuz size ölüm hakkında bir soru sorduğunda, ‘Aman tanrım! Çocuğum neden birdenbire ölüm hakkında konuşuyor? Ne oluyor?’ diye düşünebilirsiniz. Oysa bu sorular tamamen normal; onlar da diğer tüm çocuklar gibi. Herkes bir noktada varoluşsal sorular sorar. Aynı şey, iklim değişikliği için de geçerli” dedi.
Ebeveynlere önerilerde bulunan Malboeuf-Hurtubise, şunları söyledi:
“Eğer iklim değişikliğini okulda öğrenmişlerse ya da medyada karşılarına çıkmışsa, soruları olabilir. O yüzden ilk önerim, onların size gelmesine izin verin. Paniklemeyin. Çocukların duygularını anlamaya çalışın ve kabul edin. Bazen kendiniz de umutsuz hissediyor, geleceğe dair umudunuz olmadığını düşünüyorsanız, bunu çocuğunuzla paylaşabilir ve ona, ‘Ne hissettiğini anlıyorum. Bazen ben de aynı şekilde hissediyorum,’ diyebilirsiniz.’’
Bir başkasının duygularına alan açabilme becerisini kendi duyguları keşfetmekle başladığını belirten Malboeuf-Hurtubise, şunları söyledi:
“Çocuklarının söylediklerini duymaktan korkan birçok yetişkinin, iklim değişikliğiyle ilgili bastırdığı ya da inkâr ettiği yoğun duyguları olabilir. Niteki bu duygularla yüzleşmek bazen acı verici olabiliyor. Ama bu içsel çalışmayı önce kendiniz için yaptığınızda, bir çocuğun yoğun duygular göstermesi sizi şaşırtmaz çünkü siz de böyle hissetmişsinizdir. Bence bu bir tür ön koşul. İnsan önce kendisiyle yüzleşmeli ve biraz düşünmeli. Öte yandan diyelim ki ebeveynsiniz ve çocuğunuz size bu sorularla geldi, ama siz herhangi bir hazırlık yapmamışsınız. O zaman da o belirsizlikte birlikte kalabilir, çocuğunuzla beraber hem onun duygularını hem de kendi duygularınızı anlamaya çalışabilirsiniz.”
Hiçbir çocuğun acı çekmeyeceğini umduklarını belirten Malboeuf-Hurtubise, şu ifadeleri kullandı:
“Kendimiz çocuk sahibi olduğumuzda da onların sıkıntı çektiğini görmek hoşumuza gitmiyor. Ne yazık ki öyle olmasını istememiz, öyle olacağı anlamına gelmiyor. Yalnızca duygularının kabul edildiğini, duygularını paylaştığı yetişkinin paniklemediğini görmesi bile bir çocuk için gerçekten önemli bir mesaj. Bir çocuk, bir yetişkinin paniklediğini gördüğünde, ‘bu düşündüğüm kötü bir şey’ veya ‘bu hissetiğim şey kötü, böyle hissetmemeliyim,’ fikrini içselleştirebilir. Bu da sıkıntı ve endişesini artırabilir.’’
Yaptıkları aktivite, felsefi tartışmalar ve farklı bakış açısı kazandıran etkinlikler; bireysel değil kolektif sorumluluğu merkeze aldığını ifade eden Malboeuf-Hurtubise, “Aktivist tükenmişliği diye bir şey var ve çocukların iklim değişikliği karşısında aşırı bir suçluluk duygusuyla baş başa kalmasını istemiyoruz. Ama araştırmalar gösteriyor ki çocuklar yine de bir sorumluluk hissediyor. Bu yüzden de çalışmanın sonunda hep birlikte sanatsal bir etkinlik yapıyoruz” sözlerini kullandı.
Çocukların sloganlar bulduğunu afişler hazırlayıp okullarının koridorlarını astıklarını belirten Malboeuf-Hurtubise, “Böylelikle diğer sınıflardaki çocuklar da bu mesajları görebiliyor. Bazen okulun içinde, örneğin kompost yapımı gibi çok küçük girişimler de söz konusu olabiliyor. Yapılanlar çok küçük ölçekli olsa da çocuklar için değerli çünkü bir etki yarattıklarını hissediyorlar” dedi.
Önemli olanın çocuklara meseleyi önemsediğiniz mesajını vermek olduğunu söyleyen Malboeuf-Hurtubise, son olarak şu ifadeleri kullandı:
“Ama çocuklara bu gibi mesajlar verirken oldukça dikkatli olmak gerekiyor: Bu yükün kendi omuzlarında olduğunu, her şeyi kendilerinin değiştirmesi gerektiğini düşünmemeliler. Şunu akılda tutmalıyız: İklim değişikliği hakkında konuşmak, çocukları kaygılandırabilir. Fakat sonra, bu kaygı üzerine açıkça konuşabilirsiniz. Onlarla bu konuyu hiç konuşmamak veya – fazlasıyla farkında olsalar da öyle olmadıklarını varsaymak, kaygılarını daha da artırıyor. En doğrusu, bu konuyu açıkça konuşmak ve ardından şu mesajı net bir şekilde vermek: ‘Hiçbir bireysel eylem, tek başına iklim krizini çözemez. Bunun için kolektif harekete ihtiyaç var.’’
YAZAR HAKKINDA

Dr. Catherine Malboeuf-Hurtubise, çocuk psikoloğudur ve Bishop’s Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde doçenttir. Aynı zamanda Üniversite’nin Klinik Psikoloji Doktora Programı’nın kurucusu ve yöneticisidir.
Gençlerin ruh sağlığı alanında, özellikle sanat ve varoluşsal/felsefi yaklaşımları iyi oluşu destekleyici müdahale yöntemleri olarak kullanma konusunda, uluslararası ölçekte önde gelen isimlerden biridir. Çocuklarla birlikte varoluşsal meseleleri keşfetmek için sanat temelli yaklaşımlar kullanır; özellikle iklim krizi bağlamında ölüm ve umutsuzluk temalarıyla yakından ilgilenir.
Çocukların iyi oluşu konusunda uzman olan Malboeuf-Hurtubise, öz-yeterlilik kuramı üzerine çalışmakta ve uyguladığı programların etkisini ölçmek üzere uzunlamasına ve niteliksel/karma deneysel tasarımlar geliştirmektedir. Okullarda çocukların iyi oluşuna, sanatın ve varoluşsal yaklaşımların ruh sağlığı bağlamındaki kullanımına odaklanan çok sayıda araştırma bursu bulunmaktadır. İlkokul öğrencilerinin ruh sağlığı üzerinde sanat, felsefi sorgulama ve farkındalık temelli müdahalelerin etkisini inceleyen 70’in üzerinde bilimsel makale ve kitap bölümünün yazarı ya da ortak yazarıdır. Quebec eyaletinde sanat ve kültürün eğitimdeki rolüne odaklanan ArtOrama adlı araştırma ekibinin de liderliğini yürütmektedir.
İKLİM MASASI HAKKINDA
İklim Masası, basına bilimsel temelli iklim haberleri servis etmek amacıyla kurulmuştur. İklim değişikliğini, ekonomiden tarıma, biyoçeşitliliğe etkilerinden toplumsal sonuçlarına, tüm yönleriyle ele almayı hedefleyen bir haber servisidir.
Bilim insanları tarafından İklim Masası için kaleme alınan haber metinleri, gazetecilere ve basın kuruluşlarına ücretsiz sunulur.
Gazeteciler, haberi hazırlayan bilim insanını ve İklim Masası’nı referans göstermek kaydıyla, metinlerin tamamını veya bir kısmını kullanabilir ve metinlerden alıntı yapabilir.
İklim Masası, iklim değişikliğiyle ilgili basında yer alan haberlerin nicelik, nitelik ve konu çeşitliliği bakımından gelişmesini hedefler. İklim değişikliği konusundaki çalışmaları daha görünür kılmayı, yeni araştırmalara ilham vermeyi ve iklim değişikliği konusunda üretilen akademik bilgiyi bir araya getirerek gazeteciler için güvenilir bir bilgi kaynağı oluşturmayı amaçlar.