Bodrum’da Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı programında “Kimseyi Geride Bırakmamak” başlıklı oturumda konuşan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, Türkiye’de kasım ayı sonu itibariyle 349 kadının katledildiği sürecin ana nedeninin kadın politikasızlığı olduğunu ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği üst başlığından kaynaklandığını söyledi.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Gülü, Muğla’nın Bodrum ilçesinde 10 Aralık’ta “İklim Nötr Şehirler Hedefinde Adil Geçiş” temasıyla düzenlenen Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı 4’üncü Belediyeler Buluşması programında konuşmacı olarak yer aldı.
Programdaki “Kimseyi Geride Bırakmamak” konulu birinci oturumda söz alan Güllü, Türkiye’de altı yaşında bir çocuğun sistematik cinsel istismara maruz bırakılmasının konuşulduğu bugünlerde Bodrum Belediyesi ev sahipliğinde geleceğe dair çözümlerin konuşulduğu bir organizasyonun içinde olmaktan mutlu olduğunu dile getirdi.
Oturumdaki kadın erkek eşitliğinin sağlanması dolayısıyla da teşekkür eden Güllü, son 20 yılını sahada geçirmiş bir kadın olarak Türkiye’ye bakıldığında, iklim krizinde karşılaşılacak en büyük vizyonsuzluğu yaratanın toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu söyledi.
Güllü, “Dünya Ekonomik Forumu 2022 yılı cinsiyet eşitsizliği raporunda göre Türkiye 144 ülke arasında 126’ncı sırada bulunuyor” diyerek, kadınların Türkiye’de dezavantajlı gruplar içinde yer alamasına dair şunları söyledi “İki cins var. Biri erkek biri kadın, cinsel yönelimleri saymıyorum, ama bu iki cinsin bir tanesini siz dezavantajlı gruplar içine alıyorsunuz. Dezavantajlı gruplar içinde gösterdiğiniz kadınlar bu toplumun yarısını oluşturuyor. Özellikle son 20 yılda şiddete maruz kalan, istismara maruz kalan, tarım işçiliğinde Türkiye’de güvencesiz yüzde 42 oranında çalışan, özellikle Covid döneminde ilk etapta işten atılan bu kadınlar değil mi?”
Toplumsal eşitsizliğin giderilmesi için belediyeler ile yaptıkları çalışmalara değinen Güllü Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne de çağrıda bulundu: “Buradan onur ve gururla söylemem gerekir ki ve Sayın Muğla Belediye Başkanıma da özellikle seslenişim olacak, burada gördüğünüz bütün belediyeler bu eşitliğin giderilmesi adına birlikte çalıştığımız belediyeler. Yani vizyon kendi içinde ‘ben yaptım oldu’ düşüncesiyle gelmiyor. Bu konu için emek vermek, bu konu için çalışmak ve bu konu için düzenli bir hayat kurmak lazım.”
Van depreminin ardından kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan sorunlarına değinen Güllü şunları anlattı:
“Depremin maruzu olarak kalan kadınların fizyolojik bir ihtiyaç, tuvalet ihtiyaçlarını gideremediklerine tanıklık ettik. Oysaki erkekler sokağın her yerinde, her şekilde hayata akredite olabilen tiplerdi. Biz gittiğimizde bunu fark ettik. Hatta bunu basınla paylaşırken kahkaha atan arkadaşlarım olmuştu ‘Böyle bir şey mi olabilir’ diye. Ülkenin belli bölgelerindeki geleneksel yapıdan kaynaklanan bu eşitsizliğin olduğunu görmezden gelmeyeceğiz. Bu anlamıyla da o dönem o taraflara mobil tuvalet götürerek bu sorunu halletmiş ama bu eşitsizliğin o bölgede sıkıntı yarattığını da hafızalarımıza kaydetmiştik.”
Sürecin kadın politikasızlığından kaynaklandığını belirten Güllü, bu sorunun gündelik politikalarla, gündelik çözümlerle, sürdürülebilir olmayan politikalarla gidermenin doğru olmadığını belitti. Sürdürülebilir politikaların altını çizmek istediğini söyleyen Güllü, bunlardan birinin kız çocuklarının okullaşabilme oranı ile ilgili olduğunu söyledi. Güllü, iktidarda veya iktidara gelmeyi düşünen partilerden sürdürülebilir eğitimin ortaya konarak 4+4+4 sisteminin kaldırılmasını talep ettiğini söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“İkinci dörtten itibaren iki yılında 672 bin çocuğun okul dışı kalarak çocuk işçiliğine ve kız çocuklarının evlenmesine yol açan süreci ortaya getirdiği için, evlerde sürdürülebilir olarak yüksek tahsil yapamadığı için istihdama erişemedi. İstihdama erişmesini sağlamamız lazım.
Nasıl sağlayacağız? Meslek kursları vererek, onların yanında bu sürecin destekçisi olarak, verdiğimiz meslek kurslarıyla beraber sürecin içinde istihdamda yer alabilmesini sürdürülebilir olmasını sağlamak anlamında bakım yükünü omuzlarından alacağız. Yani kreşler ve yaşlı bakım merkezleri açacağız. Ben biliyorum ki son dönemlerde bu bakım merkezleri ve kreşleri belediyelerin üzerine ihale eden, tıpkı belediyelerin sabah aç insanlara yemek ve kahvaltı versin diye bir görevi de üstlerine yıktığımız Belediyeler bu sorumluluğu yapmak zorunda değiller. Bu sorumluluğun birinci muhatabı İktidarda bulunan partilerin politikalarıdır.
Tüm bunlarla beraber, temsilde eşitliği sağladığınız zaman aslında, Türkiye’deki krizlerde geride kalanlar kadınlar olmayacaktır. Geride değil ama eşit bir şekilde yan yana mücadelede yapılacak konulara fikir üretebilecek emek verebilecek ve bu ülkenin vatandaşı olarak mücadele edecektir.”
“MUĞLA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NİN BİRLİKTE ÇALIŞTIĞIMIZ 55 BELEDİYEYE KATILMASINI İSTİYORUZ”
Güllü, belediyelerle yürüttükleri çalışmaya değindi. Belediyelerden kendi alanlarında önleyici politikaları hayata geçirebilecek bir vizyon istediklerini dile getirdi ve Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne şöyle seslendi: “Yerel eşitliğin başladığı bir süreci harekete geçirmemiz lazım. Biraz önce teşekkür ettiğim belediyeler gibi 55 belediyeyle biz Türkiye’de ‘eşitlik yerelden başlar’ diyerek bir çalışma yürütüyoruz. Burada sevgili Muğla Büyükşehir Belediye Başkanıma bu 55 belediyenin içinde sizin de olmanızı talep ediyoruz.”
Güllü son olarak Türkiye’de kasım ayı sonu itibariyle 349 kadının katledildiği sürecin ana nedeninin kadın politikasızlığı olduğunun ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği üst başlığından kaynaklandığının altını çizdi.
Özellikle koronavirüs pandemisi dönemindeki kadınların derin yoksulluna değinen Gülü, konuşmasının sonunda kadınların hijyenik pede, çocukların mamaya ulaşamadığına vurgu yaparak “Politika üretirken yardım federasyonuna dönüşmekten çok rahatsızım. Bu anlamıyla rahatsızlığı gidermek üzere yapabileceklerinizin en önemlisi kadın politikaların, yerelden ve genelden destekleyecek uygulamaları hayata geçirmenizdir. Biz o zaman geride kalmayız, bizi dezavantajlı gruplarına koymadan eşit bir ortamda daha uzun süreçte birlikte yaşayabileceğimiz sorunsuz bir Türkiye’yi birlikte inşa edebiliriz diyorum.”