Devlet Su İşleri’nin (DSİ) Muğla’nın Marmaris ilçesindeki Bozburun’da yapmak istediği desalinasyon tesisine verilen “ÇED gerekli değildir” kararına karşı açılan davada, bilirkişi keşfi gerçekleştirildi.
Tarım ve Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 21. Bölge Müdürlüğü’nün Muğla’nın Marmaris ilçesi Ayağacı Bükü mevkisindeki “Bozburun Yarımadası İçmesuyu Temini Amaçlı Deniz Suyu Arıtma Tesisi Ve Derin Deniz Deşarj Projesi” hakkında Muğla Valiliği tarafından verilen “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir” kararına karşı açılan davanın bilirkişi keşfi gerçekleştirildi.
23 yurttaşın davacı olduğu kararla ilgili gerçekleştirilen bilirkişi keşfine, Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) gönüllüleri, Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi üyeleri ve avukatlar ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı temsilcileri katıldı.
Keşif sonrası Gündem Fethiye’ye açıklamalarda bulunan çevreciler; bölgenin Özel Çevre Koruma Bölgesi olduğuna dikkat çekerek, bölgede yaşayan Akdeniz foklarının, poseidon çayırlarının ve endemik bitkilerin zarar göreceğini ifade etti.
Ayrıca, kurulacak tesisin maliyetinin yüksek olduğu ve elde edilecek suyun yüksek maliyetler ile yurttaşlarla buluşturulacağı da ifade edildi.
Keşif sonrası Gündem Fethiye’ye konuşan MUÇEP Gönüllüsü, hukukçu Güngör Erçil, “Bu keşifte söylediğimiz şey asıl olarak şu: Doğanın korunmasına hizmet etmeyen ve çok eksik bir PTD raporu var. Bu raporda bilimsel denebilecek hiçbir açıklama yok. Projenin sahipliğini DSİ üstleniyor ama sahipliği gösteren bir şey yok” dedi.
Proje Tanıtım Dosyası’na (PTD) buradan ulaşabilirsiniz.
“BU KARAR ÇEVRE DÜZENİ PLANINA UYGUN OLMAK ZORUNDA”
Keşifte, projenin doğaya vereceği zararı anlattıklarını söyleyen Erçil, “Zaten bunlar dava dilekçesinde de bahsettiğimiz şeylerdi. Şu önemli: Valilik ÇED gerekli değildir kararı veriyor. Bu bir idari karar, çevre düzeni planına uygun olmak zorunda. Onu hiç dikkate almıyor. Çevre düzeni planı; Datça-Bozburun yarımadasının korunması amacına, uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan Türkiye’nin yükümlülüklerine uygun olarak Bakanlar Kurulu kararıyla alınmış 1990’da. Üstünden 30 yıl geçmiş bir karar. Buna uymuyor Valiliğin verdiği ‘ÇED gerekli değildir’ kararı” ifadelerini kullandı.
Erçil keşifte, bu projenin amacının doğanın korunması olmadığını söylediklerini ve insanlara, canlı-cansız varlıklara zararlı olduğunu ifade ettiklerini aktardı.
“BU BİR ÖTEKİLEŞTİRME SAVUNMASIDIR”
Savunma dilekçesinde, dava dilekçesinin siyasi olduğunun söylendiğini hatırlatan Erçil, “Bu bir ötekileştirme savunmasıdır. Dava dilekçemizde tümüyle hukuki gerekçeler söylenmiştir. Ötekileştirmek amacıyla dava dilekçesinin siyasi amaçla açıldığı söyleniyor. Dava dilekçesinin o anlama geldiği söyleniyor. Bu çok hukuki olmayan bir savunma. Savunma değil, hukuki hiç değil” dedi.
“DOKUNULMAMASI GEREKİYOR BURALARA, GELECEK KUŞAKLARA MİRAS BIRAKABİLMEMİZ İÇİN”
MUÇEP Datça Gönüllüsü Aydın Bodur ise, Datça ve Bozburun’daki desalinasyon projelerinin ‘kopyala-yapıştır’ olduğunu belirterek, bölgenin Özel Çevre Koruma Bölgesi olduğuna dikkat çekti: “Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde temel amaç: Buradaki doğal hayatın korunması ve gelecek kuşakları bırakılması. Dokunulmaması gerekiyor buralara, gelecek kuşaklara miras bırakabilmemiz için korunması gereken; hem tarihi olarak korunması gereken, hem doğal olarak korunması gereken.”
Bölgedeki biyolojik yaşam hakkında bilgi veren Bodur, “Burada Afrika’dan karakulaklar var, Sibirya’dan boz ayılar var. Bu çevre koruma bölgesi içerisinde. Poseidon çayırları var işte hassas yok olmakta olan endemik bitkiler var. Foklar var, şunlar var bunlar var” diye konuştu.
“BURAYI TEMİZ TUTAN DENİZ ÇAYIRLARI BİTECEK”
Denizdeki tuzluluk oranının artmasıyla birlikte yaşamın da doğrudan etkileneceğini vurgulayan Bodur, “Buradaki bu proje günde 11 bin ton suyu denizden çekecek. Tuzlu bir su. İşleyecek, işlemesinin sonucunda ters ozmozla tuz oranını azaltacak, ondan sonra da yüzde 45’ini kullanılabilir vaziyette insanlara verecek, şebekeye verecek, geri kalanını ise denize basacak.
Bu şu demek; yüzde 55 çoğaltılmış tuzla bir banyo yapın. Nasıl bir etki olacak görmek lazım. Yani bir saat böyle bir suyun altında kalabilmek mümkün değil. Dolayısıyla burayı temiz tutan deniz çayırları bitecek” dedi.
“İNSANLIK AÇISINDAN DEĞERLİ BİR YERDE YAŞIYORUZ”
Projenin yalnızca Bozburun’u değil Marmaris’i, Datça’yı ve Akdeniz’i etkileyeceğini söyleyen Bodur, “Dolayısıyla burası uluslararası sözleşmelerle korunması gereken bir alan. Yani sadece Türkiye açısından değerli değil, insanlık açısından değerli bir yerde yaşıyoruz” ifadelerine yer verdi.
“DENİZİMİZİ KORUMAK ZORUNDAYIZ KENDİMİZ İÇİN”
Tesisin arıtma tesisi olmadığını, geri deşarj tesisi olduğunu ve bunun da Proje Tanıtım Dosyası’nda (PTD) açıkça belirtildiğini ifade eden Bodur, “Tesis, yoğunluklu suyu, çamuru, tuzu geriye basıyor ve yaşamı olduğu gibi yok ediyor. Bizim dışımızdaki varlıkların da yaşam hakları var. Denizimizi korumak zorundayız kendimiz için. Yani yaşamamız için, gezegenin yaşaması için bunlara ihtiyacımız var” dedi.
Bölgenin suya ihtiyacı olduğunu bildiklerini söyleyen Bodur, dünyada farklı teknolojilerle ve küçük ölçekli olarak iyi projelerin de yer aldığını söyledi.
“ÇOK BÜYÜK BİR AYMAZLIK, ÇOK BÜYÜK BİR HATA”
İstanbul’un suyunun tuz oranı nedeniyle arıtılmaya daha uygun olduğunu ancak DSİ’nin İstanbul’da yapmadığı projeyi Bozburun’da yapmak istediğini söyleyen Bodur, “Yani böyle saçmalıklar var. Pahalı bir işlem. Burayı yapacak DSİ, betona gömecek, kim işletecek? Belediyeye verecek. Belediye bizim için su temin edecek. Kaça alacağız bu suyu? Bu suyu çok pahalıya alacağız. Şu anda var olan su bedelinin belki de beş 10 katına mal olacak bir su olacak. Yani buradan insanlar kaçar. Makul değil, hiçbir şekilde makul olmayan bir proje ile karşı karşıyayız. Böyle bir hadisede çevresel etki değerlendirilmesinin yapılmaması çok büyük bir aymazlık, çok büyük bir hata” ifadelerine yer verdi.
“HİÇBİR BİLİMSEL İNCELEME KESİNLİKLE YOK”
MUÇEP ve Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi avukatı Arzu Alper, ‘ÇED gerekli değildir’ kararını eleştirerek, “’ÇED gerekli değildir’ kararı şu demek: ‘Burada korunması gereken hiçbir şey yoktur.’ Burada korunması gereken foklar vardır. Deniz çayırları vardır. Oksijeni sağlayan çayırlar vardır” dedi.
Kararın evraklar üzerinde verildiğini, bölgeye dair hiçbir bilimsel incelemenin yapılmadığını söyleyen Av. Alper, “Kıyı Kanunu zaten uygulandığında böyle bir tesis burada yasal olarak kurulması mümkün değil. Tabi bu proje Muğla Valiliği tarafından verilirken evrak üzerinde veriliyor. Hiçbir bilimsel inceleme kesinlikle yok. Mesela burada Marmaris semenderi var, foklar var, endemik bitkiler var, ağaçlar var ve hiçbirini korumaya yönelik olarak hiçbir önlem yok. Yani burada ‘ÇED gerekli değildir’ kararı gerçekten tamamıyla aykırı” diye konuştu.
Bölgenin Özel Çevre Koruma Bölgesi olduğuna dikkat çeken Av. Alper, Muğla Çevre Şehircilik Müdürlüğü’nün ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın projelerinin bu bölgeyi korumaya yönelik olmadığını söyledi.
“BU BİR AVUÇ İNSAN GERÇEKTEN ÇEVRE MÜCADELESİ İÇİN VE BAŞARACAĞIMIZA İNANIYORUZ”
Çevreciler olarak davalar açtıklarını ve bu davalarında yüksek maliyetler ortaya çıkardığını söyleyen Av. Alper, “Mesela keşif masrafları 35 bin TL’ye kadar çıktı. Bunlar da zaten hak arama mücadelesini kısıtlayıcı şeyler. Çünkü herkesin hani çok para çıkıyor, çekilelim delirtmek için yapılan şeyler. Hazineden karşılanması için hep istemde bulunuyoruz. Ama bazı mahkemeler kabul ediyor. Bazıları kabul etmiyor. Zaten bu bir avuç insan gerçekten çevre mücadelesi için ve başaracağımıza inanıyoruz” dedi.
“YÜZDE 55 TUZU BASTIĞINDA ÖLÜM KAÇINILMAZ OLACAK”
Marmaris Kent Konseyi Çevreden Sorumlu Yürütme Kurulu Üyesi ve MUÇEP Marmaris Meclisi Eş Sözcüsü Halime Şaman, tuz oranının arttırılmasının canlılara vereceği zararı şu şekilde açıkladı: “Canlılar, bitkiler ve hayvanlar hücrelerden oluşurlar ve ozmoz denilen bir bilimsel fiziki durum vardır. Çok yoğun olandan az yoğuna doğru akış olur. Deniz suyu çok tuzlu ve yoğun olduğu için hücre içeriği denize doğru akacak. Yani hücrenin içerisindeki sıvılar, canlılık yok olacak. Ölüm böyle gerçekleşecek. Yani burada yüzde 55 tuzu bastığında ölüm kaçınılmaz olacak.”
“AMAÇ BURAYA TESİS Mİ KURMAK YOKSA BU BÖLGEYE YOL HİZMETİ GETİREREK YAPILAŞMAYA MI AÇMAK?”
Bölgenin su problemi olduğunu ve bunu çözmekle yükümlü olan kurumun DSİ olduğunu söyleyen Şaman, projenin niyetinin sorgulanması gerektiğini belirterek, “Şimdi sen maliyeti çok yükselttiğin bir projede, Bozburun yerleşim alanına hangi basınçla taşıyacağının belli olmadığı bir yerde kaç liraya satacaksın? O zaman da burada niyeti arıyorsun. Amaç buraya bir tesis mi kurmak yoksa devletin kaynaklarını bu tesis yapılırken yola harcamak ve yerleşime kapalı, yapılaşmaya kapalı olan korunmuş bu bölgeye yol hizmeti getirerek yapılaşmaya mı açmak? Aslında yurttaşın tamamen aklındaki temel soru o” diye konuştu.
“KAMUNUN KAYNAKLARIYLA BURADAKİ KAÇAK YAPILAŞMAYA HİZMET Mİ GETİRİYORSUN?”
Şaman, konuşmasını şu ifadelerle tamamladı: “Eğer suyun deniz suyunun alınıp başka bir taraftan veriliyorsa kabaca anlatıyorum; bir amacı olmalı, aynı yere bırakılmıyorsa ne yapıyor? Bir yerden alıyor, 170 metre alıyor bu tarafa oraya boşaltıyor, aynı yere akıyor. Hangi bilimsellik, neyi koruyacaksın. O zaman da işte diyoruz ki kamunun kaynaklarıyla sen buradaki kaçak yapılaşmaya, burada yağmacı zihniyete hizmet mi getiriyorsun? Bu projenin aslında benim gözümde değeri budur.”
“YAŞAM ALANLARINA SALDIRI EVET, SINIF MÜCADELESİDİR”
Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi Üyesi Korcan Yılmaz ise, yaşam alanlarını savunmanın bir sınıf mücadelesi olduğunu söyleyerek, “Özellikle Muğla bölgesinde sermayenin yaptığı bütün saldırıların karşısında durmaya devam ediyoruz. Mahkemede bu siyasidir demişler. Yaşam alanlarına saldırı evet, sınıf mücadelesidir. Biz de bu sınıf mücadelesinde yer alıyoruz ve bunun için buradayız” dedi.
“SONUNA KADAR MÜCADELEMİZE DEVAM EDECEĞİZ”
Doğanın yok olmasına izin vermeyeceklerini ifade eden Yılmaz, “Buraya geldiğinde benim ilk gördüğüm şey, derler ya kapitalizm gölgesinden faydalanmadığı ağacı keser diye. Şu doğadan faydalanmadıkları için burayı yok etmeye çalışıyorlar. Biz de buna izin vermeyeceğiz. Sonuna kadar mücadelemize devam edeceğiz” ifadelerine yer verdi.