Geçtiğimiz günlerde, Muğla’nın Menteşe ilçesi Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yapan 31 yaşındaki U.S. isimli erkek hekim 17 yaşındaki çocuğa karşı cinsel istismar suçu işlediği gerekçesiyle tutuklandı. Birkaç gün sonra olaya ilişkin doğrudan tanık olmamasına rağmen, şüphelinin tanık gösterdiği kişinin beyanları sonucunda tutukluluğa karşı yapılan itiraz sonucu şüpheli tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Şüphelinin serbest bırakılmasıyla birlikte basının olayı haberleştirmesi son derece taraflı bir şekil aldı.
– Doktora Tahliye, Çocuğa Soruşturma!
– Doktor tahliye edildi, çocuğa iftira nedeniyle dava açılacak!
– Muğla’da ‘cinsel istismar’ suçundan tutuklanan doktor U.S. tahliye edilirken, şikayetçi olan E.Ç. isimli çocuğa ise iftira suçundan soruşturma açıldı. vb.
Elbette bu başlıklarla beraber, şüphelinin mesleği gereği böyle bir suçu işlemesinin mümkün olmadığından tutun da (cinsel istismardan muaf meslekler var anlaşılan!), aslı astarı belli olmayan ithamlar ile bir erkeğin mesleki kariyerinin tehlikeye atılmasına kadar varan, yüzlerce failin yanında saf tutan yorumlar ardada sıralanmaya başladı.
Basının haberleştirme yöntemi ile yol açtığı ve adeta linç kampanyasına dönüşen çocuğa karşı suçlamalar ve hakaretler neye yol açtı? Kendisinden yaşça büyük, mesleki statüsü nedeniyle toplum içerisinde halihazırda daha güçlü bir erkeğe karşı bir çocuk itibarsızlaştırmak istendi.
Teknik olarak belirtilmesinde fayda olan şu ki; ceza hukuku kapsamında şikâyet konusu edilen suçun mahiyeti ne olur ise olsun, savcılık tarafından bir soruşturma yürütülmeden, soruşturma sonucu kuvvetli suç şüphesi nedeniyle iddianame hazırlanmadan ve bu iddianame görevli ceza mahkemesi tarafından kabul edilmeden, dava açılamamaktadır.
İftira suçu nedeniyle dava açılabilmesi için ise, şüpheli durumda olan hekimin suçsuz olduğuna dair kesinleşen bir takipsizlik kararının ya da mahkeme tarafından kesin bir şekilde “suçun işlenmediğinin sabit olması” sebebi ile beraat etmiş olması gerekmektedir. Yani hekimin “delil yetersizliğinden dolayı beraat” etmiş olması dahi bu anlamda yetersiz kalacaktır.
Dolayısıyla iftira suçu nedeniyle çocuğa karşı bir dava açıldığı ya da açılacağına dair pek hevesli oldukları anlaşılan basın mensuplarına sakin olmalarını tavsiye etmek gerekecektir.
Ülke genelinde günden güne artan kadına yönelik erkek şiddeti ve bu suç eylemlerinin mevcut hukuk düzenindeki cinsiyetçi bakış açısıyla birlikte artan cezasızlık politikası, basının da bu doğrultuda hareket etmeyi uygun bulmasına yol açmış gözüküyor.
Tüm bunlara rağmen bir çocuğun, yargılamanın tüm aşamalarındaki yıldırma yöntemlerine ve toplum karşısında suça maruz kaldığını ifade edenlerin yalnızlaştırılmasına rağmen, adalete erişim hakkının kısıtlanmasına yönelik tüm olumsuzlukları göze alarak, maruz bırakıldığını ifade ettiği suç eylemine karşı şikayetçi olması hiç dikkate alınmıyor; dikkate alınmadığı gibi, failin savunusunu üstlenmeye ve benimsenmeye kalkışılıyor.
Cinsel suçların en belirgin özelliklerinden birisi, bu tür suç eylemlerinin genelde doğrudan tanığının olmaması, kapalı kapılar ardından işlenmesi ve özellikle de faillerin mağdurlar üzerinde nüfuzlarının, mesleki unvan, toplumsal statü, ekonomik ya da siyasal gücünü ya da başkaca baskı unsurlarını kullanarak suçun çocuk ya da kadın tarafından asla ihbar edilmeyeceği yönündeki ön kabuldür.
Yani cinsel suçların failleri, şiddet uyguladıkları çocuk ve kadınları halihazırda sindirdiklerini var sayarak ve cinsiyetçi yargıya ve cezasızlık politikasına da güvenerek pervasızlaştıkları her nedense basının gözünden kaçıyor. Aksine basın adeta fail olduğu iddia olunan kişinin yanında taraf olmayı göze alabiliyor. Taraf olurken de çocuğun linç edilmesini, itibarsızlaştırılmasını ve yalnızlaştırılmasını açıkça göze alıyor.
17 yaşında bir çocuğun hayat deneyimi, bilinci; basit bir suçu değil, en ağır suç eylemlerinden birini kasten uydurma olasılığı, kendi geleceğine ve hayatına onarılmayacak derecede zarar veren bir suçu ihbar etmesi, kendisini bu süreçte savunabilecek bir avukat tutamaması da göz önünde bulundurularak tüm bunlarla beraber yargı sürecinde var olan tüm keyfi ve cinsiyetçi uygulamaları göğüsleyecek cesareti görmezden gelerek, erkek şiddetini meşrulaştırmanın başka bir yüzüyle karşı karşıyayız.
Şüphelinin suçu inkâr etmesi, halihazırda savunmasına yönelik bir savunudur. Savunmasına ek olarak iftira suçlaması ile şikayetçi olmasını haberleştirmenin yönteminde bir algı yaratma halinin, çocuğun aleyhinde işletilen bir sürece evrilmesi ise kabul edilemez.
Kadına yönelik erkek şiddeti içeren davaları takip eden bir avukat olarak, özellikle cinsel suçlara ilişkin tanık olduğum savunmaların daima iftira, komplo ya da “rızası vardı” çerçevesi içerisinde hareket ettiğini; erkek faillerin genelde yaşları, meslekleri, statüleri ve başkaca mağdurun direncini kırmaya el verişli baskı unsurlarından faydalandıklarını gözlemlemekteyim.
Karşımızda 17 yaşındaki bir çocuk var; yani şüphelinin “canavarlaştırma eğilimi” içerisine girdiği kişi kendisinden yaşça çok küçük, hayati deneyimi ve olgunluğu kendisinden azımsanmayacak derecede az, bir yetişkine karşı koyma gücü ve toplumun cinsiyetçi bakış açısına karşı koyma yetisi olmayan, hukukun kadın aleyhinde işletilen bir sistemde ve tek başına tüm bu baskı unsurlarını karşısına alacak derecede deneyimsiz ve “güçsüz” bir pozisyonda olan bir ÇOCUK var.
Dolayısıyla haber yapma pahasına tarafların güç dengesizliği karşısında çocuğu itibarsızlaştırmak, savunmaların en ön sırada gelenlerden biridir.
İtibarsızlaştırılmış ve yalnızlaştırılmış bir suç mağdurunun adalete erişimini baltalamak, şikayetinden vazgeçirmek ise, tam da erkek failler lehine işleyen bir yöntem.
Kaldı ki, “tüm göğüslemek zorunda olduğu bu zorlukların yanı sıra, bir çocuk kendisini keyfi ve kasten böyle bir suçun mağduru pozisyonuna neden getirsin?” sorusunun bir saniye dahi sorulmadığını dikkatten kaçırmamak lazım.
Başkaca teknik bir detayı da sayın basın mensuplarının ve kamuoyunun dikkatine getirmekte fayda var:
Adalet Bakanlığı’nın Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 19.11.2018 tarihinde cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlara ilişkin soruşturmaların yürütülmesinde herhangi bir eksiklik veya gecikmeye sebebiyet verilmemesi ve etkin soruşturma yürütülmesi ile bu soruşturmalarda görev alan uygulayıcılara yol gösterebilmesi amacıyla “Çocuk ve Kadınlara Karşı İşlenen Cinsel Suç Soruşturmaları” şeklinde bir Genelge çıkartmıştır. Bu Genelge 31.10.2022 gözden geçirilerek Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Dairesi Başkanlığı’nca 170/1 sayılı “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı İşlenen Suç Soruşturmaları” olarak güncellenmiştir.
Genelge, özellikle cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlara ilişkin mağdur haklarının gözetilmesine ve soruşturmalarda mağdur ve çocuğun mahremiyetinin korunması ile eylemin gelecekleri üzerinde olumsuz etkiler bırakmasının önüne geçilebilmesi, ayrıca masumiyet karinesi doğrultusunda soruşturmanın gizliliği ilkesine riayet edilmesini (14.md) ve soruşturma dosyasına ilişkin delil veya görüntüleri usulüne aykırı olarak paylaşan ya da buna sebebiyet verenler hakkında kanuni gereğinin yerine getirilmesi (15.md) dikkatlere getirmektedir.
Tüm bunlar ışığında soruşturmayı yürüten Başsavcılığın özellikle de çocuğun üstün yararını gözeterek soruşturmanın gizlilik esasında yürütülmesini zorunlu kılıyor.
Tam da çocuğun aleyhine dönüştürülerek haberleştirilen bu soruşturmanın ivedi bir şekilde 170/1 nolu Genelge gereği gizlilik esasıyla ele alınmasını, ayrıca iftira davası söyleminde aceleci olunmaması gerektiği dikkate alınmalıdır.
Dolayısıyla etkin ve cinsiyetçi bir bakış açısından arınmış, suç mağdurunun durduk yere bir suçlamada bulunmasının var olan erkek bakış açısının hâkim olduğu bir hukuk düzeninde zorluğunu da dikkate almak koşulu ile yapılacak olan etkin bir yargılama sonucunda, hakikate ermek kaçınılmazdır; bu olayın her iki tarafı için geçerlidir.
Tüm bunlar ışığında basın mensuplarının kendilerine sormaları gereken şu:
Adli makamlara taşınan bir olayın haberini mi yapmak istiyorum, yoksa toplumun günümüz şartlarda her türlü siyasi ve hukuki yöntemlerle meşrulaştırılan erkek şiddetini basın yoluyla meşrulaştırmaya yol mu açmak istiyorum?
Sadece bu sorunun yanıtı ile, haber yapma yönteminde çığır aşılabilir.
Bodrum Kadın Dayanışma Derneği aktivisti ve feminist bir avukat olarak özellikle erkek şiddeti içeren davalarda gerek dernek gerekse Muğla Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitlik Komisyonu üyesi olarak dava takibi ve kadınların adalete erişiminin sağlanmasını odağa alarak çalışmaktayım.