Avrupa Hareketlilik Haftası kapsamında; her yıl 22 Eylül’de kutlanan Arabasız Günü’nde, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü Kentleşme ve Çevre Sorunları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Doğan Bıçkı, “Arabasız yaşam mümkün mü?” sorusunu Gündem Fethiye’den Duru Şevval Ayyüce’ye cevapladı. Bıçkı, “Esas çözüm pek çok ihtiyacın yaşanılan yerde karşılanabilmesidir” dedi.
Şehirlerde Sürdürülebilir Kentsel Hareketlilik için Avrupa Birliği Desteği Projesi’nin (SKUP Türkiye) internet sitesinde yer alan bilgiye göre; Avrupa Hareketlilik Haftası, Avrupa Komisyonu tarafından 2002’den bu yana 16-22 Eylül tarihleri arasında gerçekleştiriliyor.
Hafta kapsamında; belediyeler hareketlilik yönetimi, erişilebilirlik ve yeni veya iyileştirilmiş bisiklet altyapısına odaklanan projeler gerçekleştirir ve 22 Eylül’de “Arabasız Gün” etkinliği düzenleniyor. Arabasız Gün kapsamında ise belirlenen alanlar motorlu araç trafiğine kapatılarak yalnızca toplu taşıma araçlarına, bisikletlilere ve yayalara açılıyor.
Bu yıl Muğla Büyükşehir Belediyesi, Bodrum Belediyesi, Fethiye Belediyesi, Marmaris Belediyesi, Menteşe Belediyesi, Köyceğiz Belediyesi ve Seydikemer Belediyesi dahil Türkiye’de 164 şehir ve ilçe Avrupa Hareketlilik Haftası’na katıldı.


Bununla birlikte, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü Kentleşme ve Çevre Sorunları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Doğan Bıçkı, “Arabasız yaşam mümkün mü?” sorusunu Gündem Fethiye’den Duru Şevval Ayyüce’ye cevapladı.
Muğla’daki bisiklet yolları, yaya alanları ve toplu taşıma kapasitesinin; bir kişinin oturduğu yere yürüyerek, bisikletle veya kısa, zahmetsiz bir ulaşım vasıtasıyla temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği, işine ulaşabileceği bir noktada ise yeterli olacağının altını çizen Bıçkı, şunları aktardı:
“Yaşadığı yer ile çalıştığı, gündelik ihtiyaçlarını karşıladığı, dinlenme ve boş zaman etkinliklerini gerçekleştirdiği yerler birbirinden uzakta konumlanmışsa en iyi yürüme yollarını da yapsanız, en uzun bisiklet rotalarını da oluştursanız muhtemelen arabasız bir yaşam mümkün olmayacaktır.”
Bir kentte uzun ve güvenli bisiklet yolları ile yaya alanlarının olmasının yaşam kalitesini artırdığına dikkat çeken Bıçkı, “Ancak kent planlamasında bütün faaliyetler klasik şehircilik anlayışında olduğu gibi farklı farklı yerlerde konumlandırılmışsa insanlar bir şekilde araba kullanma ihtiyacı duyacaklardır” dedi.
Araba kullanma ihtiyacının tek başına bisiklet yollarının artırılması, yaya alanlarının geliştirilmesi veya toplu taşıma imkanlarının artırılmasıyla yeterli olmayacağını vurgulayan Bıçkı, şu ifadeleri kullandı:
“Esas çözüm pek çok ihtiyacın yaşanılan yerde karşılanabilmesidir. Vatandaşların işlerinin olduğu mahallede oturabilmesi, çocuklarının orada okula gitmesi, ailesinin orada bulunan sağlık kuruluşundan yararlanması, açık yeşil alanlara hemen yakınında ulaşabilmesi ve akla gelebilecek her tür ihtiyacın mahalle sınırları içinde sağlanabilmesidir. Bizim kadim kent kültürümüzde mahalle tipi yerleşimler aslında bu espriyi taşırlar.”
“TOPLU ULAŞIM ETKİN DEĞİLSE SIK ARALIKLARLA ASGARİ KONFOR ŞARTLARINDA DEĞİLSE KİŞİLER NE YAPIP EDİP ARAÇ SAHİBİ OLACAKLARDIR”
Muğla’nın ilçelerinin konumlanışı itibariyle yaygın bir yapıya sahip olduğunu belirten Bıçkı, şunların altını çizdi:
“Büyükşehir’in sınırlarına bakıldığında örneğin Muğla merkezi ile Fethiye Seki arasında 190 km uzaklık mevcut. Bu mesafe Muğla merkezininin Aydın’a olan mesafesinden 99 km daha uzun. Benzer şekilde Muğla merkezle Datça ilçesi arasında 121 km mesafe bulunuyor. Birbirlerine uzak ilçe veya beldelerde yaşayan insanların birbirlerine ulaşmak için yapacakları yolculuk muhtemelen civar illere yapacakları yolculuktan daha zahmetli olacaktır.
Dolayısıyla fiziksel bir engelden daha çok küçük yerleşim birimlerinde yaşayan kimselerin ulaşım problemi için mikro-yerel çözümlere ihtiyaç var. Aksi halde kişiler kendi problemlerini en kısa yoldan çözebilmek için durumlarının el verdiği ölçüde otomobil edineceklerdir.”
Artık sabah saat 06.00’da köyden kalkan otobüsün, akşam 18:00’de köye dönmesini bekleyecek insanların kalmadığını belirten Bıçkı, “Toplu ulaşım etkin değilse, sık aralıklarla asgari konfor şartlarında değilse kişiler ne yapıp edip araç sahibi olacaklardır” ifadelerini kullandı.
“KENT SAĞLIĞI AÇISINDAN DA ÖNEMLİ ETKİLERİ OLACAKTIR”
Diğer yandan arabasız bir hayatı sürdürmenin, sosyal hayatı olumlu yönde etkileyeceğini belirten Bıçkı, “Kent sağlığı açısından da önemli etkileri olacaktır” dedi.
Daha çok bisiklet kullanımı, daha çok yürüyerek ulaşımın sağlanmasının hem bireysel sağlığı geliştireceğini hem de yurttaşların yüz yüze karşılaşmalarını arttıracağının altını çizen Bıçkı, şunları aktardı:
“Parklarda, bahçelerde ve açık alanlarda kurulan alışveriş yerlerinde; karşılaşma, buluşma ve etkileşim imkanları artacaktır. Ayrıca açık alanlarda buluşmaların kolaylaşması, topluluk düzeyinde mahalle hayatının, hemşehrilik bilincinin, kente aidiyet duygusunun ve sosyal dayanıklılığın gelişmesine hizmet edecektir.
Sosyal dayanıklılık, birbirine güven duygusu olan topluluğun olası afetlere veya kitlesel sorunlara karşı koyma ve gündelik hayatı yeniden inşa etme gücüdür. Etkin bir sosyal sermeye gelişimidir ve aslında milli gelirdeki parayla ölçülebilen ilerlemelerden daha değerlidir.”
“ÖZELLİKLE PETROLE DAYANAN ULAŞIM VASITALARI KARBON EMİSYONLARINI ARTTIRMAKTA VE BU DA KÜRESEL ISINMAYLA SONUÇLANMAKTADIR”
Ayrıca tüm dünyada otomobilsiz kent hayatının savunulmasının en önemli nedeninin ekolojik gerekçeler olduğunu vurgulayan Bıçkı, “Özellikle petrole dayanan ulaşım vasıtaları karbon emisyonlarını arttırmakta ve bu da küresel ısınmayla sonuçlanmaktadır” dedi.
Elektrikli otomobillerin revaçta olduğunu ve bununla birlikte kendi içerisinde taşıdığı değişik problemler olduğunu ifade eden Bıçkı, şunları aktardı:
“Elektrik temiz bir enerji kaynağı olmakla beraber eğer temiz bir üretimden kaynaklanmıyorsa; elektrik üretmek için termik santrallerden yararlanıyorsak bu durumda kömür yakarak elektrik elde ediyoruz demektir.
Diğer yandan elektrikli araçlarda kullanılan bataryalar kullanım ömürleri tamamlandığında bunların nasıl bertaraf edileceği, nasıl saklanacağı; çevresel açıdan bunların geri dönüşümlerinin nedenli güvenilir olduğu tartışmalıdır.”
Elektrikli otomobillerde kullanılan bataryaların halihazırda birkaç teknoloji ve enerji şirketinin tekeli altında bulunduğuna dikkat çeken Bıçkı, şu ifadeleri kullandı:
“Elbette ki yürüyerek, bisikletle veya temiz enerjiye dayalı toplu ulaşımla ulaşım sorununun çözümlenmesi; bizlere daha temiz bir hava kalitesi, daha gürültüsüz bir kent hayatı ve otomobil kazalarından arınmış bir gündelik hayat armağan edecektir. Bunlar bir yandan kentin sağlık kalitesini artırırken diğer yandan da Muğla’yı güvenli kentler sınıfına sokacaktır.”
“EĞER OTOMOBİL KULLANMAMANIN SAĞLAYACAĞI AVANTAJLAR GERÇEKTEN DİKKATE DEĞER İSE ZATEN İNSANLAR OTOMOBİL KULLANIMINA YÖNELMEYECEKLER”
Türkiye’de otomobilin kendi satın alma maliyeti dışında bakım maliyetleri, özel sigortası ve devlete ödenen vergilerle ağır bir yük oluşturduğunun bilindiğini belirten Bıçkı, “Buna rağmen kişilerin özel araç kullanımına yönelmeleri münferit örnekler dışında gerçek ihtiyaçlardan kaynaklanmaktadır” dedi.
Otomobilsiz etkin bir ulaşım sisteminin ve kent sisteminin kurulamaması durumunda, pahalıya da mal olsa yurttaşların otomobil kullanımına devam edeceklerini ifade eden Bıçkı, şunları aktardı:
“Eğer otomobil kullanmamanın sağlayacağı avantajlar gerçekten dikkate değer ise zaten insanlar otomobil kullanımına yönelmeyecekler; doğal olarak diğer ulaşım araçlarını tercih edeceklerdir. Sonuç itibariyle konunun salt maliyetler açısından değerlendirilmemesi daha yerinde olur.”


“SOKAK ARALARI VE KALDIRIMLAR MAALESEF PARK İHLALLERİYLE DOLU”
Muğla Kent Hizmetleri Taşımacılık Eğitim Danışmanlık İnşaat Turizm Ticari İşletmecilik İletişim Sanayi ve Ticaret AŞ’nin (MUTTAŞ) İl genelinde 10 otopark ve 830’un üstünde kapasitesiyle otopark hizmeti vermesini değerlendiren Bıçkı, şu ifadeleri kullandı:
“Gözlemleyebildiğim kadarıyla bu kapasite çok yeterli değil. Zira sokak araları ve kaldırımlar maalesef park ihlalleriyle dolu. Bu konuda bir yandan denetimlerin arttırılmasına ve gereğinde cezai işlemlerden geri durulmamasına; diğer andan, otopark ihtiyacının, altını çizerek söyleyelim, makul ücretlendirmelerle giderilmesine ihtiyaç var.”
Yurttaşların, bir yere kadar kendi araçlarıyla gelip merkezin hemen dışında bulunan otoparklara araçlarını bırakıp merkezi yerlerin tümünde araçsız veya araçlarından çıkarıp kullanacakları küçük bisikletlerle seyahat etmelerinin gerektiğini düşündüğünü belirten Bıçkı, “Elbette trafiğe kapalı yerde işyerleri ve evleri olan insanlar ile engelli vatandaşlar için istisnai çözümler sunulmalıdır” dedi.
“KENT İÇİNDEKİ YOĞUNLUĞUN DOĞRU YÖNETİLDİĞİ BİR ŞEHİRCİLİĞE İHTİYAÇ BULUNMAKTADIR”
Yurttaşların, yerel yönetimlerin ve merkezi yönetimin; bu konuda neler yapabileceği hakkında konuşan Bıçkı, şunları aktardı:
“Vatandaşlar cephesinden bakıldığında, bize düşen doğa temelli çözümleri konfor temelli çözümlere tercih etmektir. Aksi halde seçmenlerin konfor istekleri, politikacıları popülist kararlar almaya itecektir.
Yerel yönetimlere gelince, kent içindeki yoğunluğun doğru yönetildiği bir şehirciliğe ihtiyaç bulunmaktadır. Yerel yönetimler geliştirmecilerden, emlak piyasasından veya sektörden gelen talepler yerine vatandaşın yaşam kalitesini önceleyen çözümler üretmelidirler.”
Daha önce dört kat emsal olan bir bölgede, kat alanı katsayısının (KAKS) altıya çıkarılmasının, sadece bina yüksekliğini arttıran, kent peyzajını etkileyen bir değişim olmadığını; aynı binaya yüzde 50 daha fazla insanın, ısınma ve soğuma yükünün, otopark ihtiyacının ve önünde yer alan cadde veya sokağa daha çok trafik yükünün bindirilmesi demek oluğunu örnek gösteren Bıçkı, şunlara dikkat çekti:
“Bina yüksekliği kolaylıkla artırılabilirken hali hazırda yapılaşmış bir şehirde; örneğin kentsel dönüşümün bina bazında yürütüldüğü bir yerde, ilave imar hakkı ile yükseltilen binanın önündeki caddeyi veya sokağı genişletme imkânı; eğer kendi otoparkı yoksa mahalle otoparkında bir kapasite artışı olamayacaktır.
Sonuçta günden güne daha sıkışık, daha gürültülü daha yoğun kent örgüsü adım adım alınan planlama kararlarıyla gerçekleştirilmektedir.”
“KÜRESEL PİYASA EKONOMİSİNİN İHTİYAÇLARININ ÖTESİNDE DAHA YEREL VE SOSYAL ÇÖZÜMLERE İHTİYAÇ BULUNMAKTADIR”
Merkezi yönetimin, Türkiye’de kentleşme politikasını geliştirmesi ve yürütülmesinde temek aktör olduğunu belirten Bıçkı, şunların altını çizdi:
“Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kentsel Dönüşüm Başkanlığı, TOKİ ve Özelleştirme İdaresi gibi merkezi yönetimin kontrolünde olan kuruluşlar, kanunların kendilerine verdiği önemli yetkileri kullanarak kentleşme politikasını şekillendirmektedir. Bu itibarla küresel piyasa ekonomisinin ihtiyaçlarının ötesinde daha yerel ve sosyal çözümlere ihtiyaç bulunmaktadır.
Bir tanesi; kentlerin ihtiyaçlarının yerelde karşılanabilmesi, eğer bazıları yerelde temin edilemiyorsa ülke içinde en yakın noktadan temin edilmesidir. Bu tip bir tedarik zinciri, hem yerel ekonomiyi geliştirip, yerel öz yeterliği artıracak hem de malların ve hizmetlerin bütün küreyi onlarca defa dolaşıp, bir sürü ulaştırma maliyeti yüklenip; bir sürü emek sömürüsüne yol açıp binlerce litre yakıtın tüketilmesinin önüne geçecektir.”
Bununla birlikte yerel üretimin daha az ulaşım maliyeti ve daha az yakıt tüketimiyle hem ekonomik hem sosyal hem de ekolojik açıdan fayda sağlayacağının altını çizen Bıçkı, “Bu elbette tüketim toplumuna karşı geliştirilecek bilinçli bir refleks olarak da değerlendirilmelidir” dedi.
“İŞ YERİNE ULAŞMAK İÇİN HER GÜN YOLLARDA SAATLERİN GEÇİRİLMESİ BİR SEÇİM OLMASA GEREK”
Bıçkı, konuşmasına şu şekilde devam etti:
“İkinci yapılacak önemli iş; bilgi toplumuna doğru yol aldığımız, pek çok insanın uzaktan çalışmaya başladığı şu günlerde, ihtiyaçların ‘mahalle’ içinde karşılanabildiği, Carlos Moreno’nun 15 Dakikalık Kent konseptine benzer yeni yerleşim alanları inşa etmektir.
Mevcut kentlerimizde kalan son arazilerin de çeşitli yapılaşmalarla tüketilmesi yerine insanların bisiklet veya yürüyerek ulaşabileceği büyüklükte yeni yerleşimler kurulması, bunların yeşil açık alan, sportif alan, kültürel donatılarının baştan planlanmasıyla insanların saatlerini trafikte harcayacakları azman kentlerden sakin yaşam alanlarına geçiş mümkün olabilecektir.”
CARLOS MORENO’NUN “15 DAKİKALIK KENT” KONSEPTİ NEDİR?
University of the Built Environment’in internet sitesinde yer alan bilgiye göre; Bilim İnsanı ve İşletme Profesörü Carlos Moreno’nun 15 Dakikalık Kent konsepti, bir yurttaşın günlük yaşamında ihtiyaç duyduğu her şeye 15 dakikalık bir yürüyüş veya bisiklet yolculuğu ile erişilebilen bir şehir planlama modeli.
Bütün şehri 15 dakikada geçilebilir hale getirmek yerine; yerel alanları, bir kişinin ihtiyaç duyduğu her şeyin bu mesafede olacağı şekilde tasarlamak anlamına geliyor.
Konseptin amacı araba kullanımını azaltmak ve yürümeyi, bisiklete binmeyi, toplu taşıma kullanımını teşvik etmek. 15 Dakikalık Kent; yollardan ziyade yeşil ve kamusal alanlar, bisiklet yolları ve halka açık yürüyüş yolları gibi özellikleri vurguluyor.
Bu konsepti uygulayan kentler arasında; Fransa’nın Paris kenti, Avustralya’nın Melbourne kenti, Kanada’nın Ottawa kenti, İspanya’nın Barselona kenti ve Çin’İn Şangay kenti yer alıyor.
Yapılabilecek çok şey olduğunun ve tümünün merkezinde kent dahilinde daha az seyahat zorunluluğu konusu olduğuna dikkat çeken Bıçkı, şunları vurguladı:
“İnsanlar isterlerse elbette tatil maksatlı seyahat edebilirler. İş yerine ulaşmak için her gün yollarda saatlerin geçirilmesi bir seçim olmasa gerek. Tabi bunun için de ülke içinde iş imkanlarının eşit dağılmasına, bölgeler, kentler ve yerleşimler arasındaki gelişmişlik farklarının azalmasına ihtiyaç var.
Yani insanlar nerede olurlarsa olsunlar, işe, aşa, eğitime, sağlığa ulaşıyorlarsa yer değiştirmeleri ve enerji tüketmeleri için çok gerekçeleri kalmamış demektir. Sonuçta zorunlu yer değiştirmeleri azaltmaya hizmet eden her uygulama otomobilsiz kent hayatına katkı sunacaktır.”