Muğla Çevre Platformu Gökova Meclisi, Muğla’ya Hizmet Vakfı’nın mesire alanını halkın ücretsiz kullanımına kapatacak şeklide işletmesine karşı bir kez daha eylem yaptı. Eylemleri hakkında Gündem Fethiye’ye konuşan çevreciler durumun açık bir kıyı işgali olduğunu ve yasalara aykırı olduğunu ifade etti.
Muğla’nın Ula ilçesi Akyaka Mahallesi’nde A Tipi Mesire Alanı olan Akyaka Orman Kampı’nda, Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Gökova Meclisi, bugün (2 Temmuz 2022), Muğla’ya Hizmet Vakfı tarafından mesire alanının halkın ücretsiz kullanımına kapatılacak şeklideki işletilmesine karşı üçüncü defa eylem yaptı.
İşletmenin kıyıda halkın denize girdiği alanı çit içine alarak çitin içine koyduğu şezlonglardan ücret talep etmesi ve yurttaşların yere havlu sermesine izin vermemesi üzerine çevreciler kıyıda havlularını sererek oturma eylemi yaptı. İşletme personelinin çevrecileri engellemesi üzerine ise personel ile çevreciler arasında arbede yaşandı.
Çevreciler ise kıyıların halkın kullanımına açık olması gerektiğini ifade ederek havlularını şezlongların arasına yere sererek piknik yapmaya ve denize girmeye devam etti.
“BURADA AÇIK BİR İŞGAL VAR”
Eylemleri hakkında Gündem Fethiye’ye bilgi veren MUÇEP Gökova Meclisi Eş Sözcüsü Emine Dayıoğlu, kıyıların halkın ücretsiz kullanıma kapatılmasına karşı üçüncü eylemlerini yaptıklarını belirterek eylemleri hakkında şunları söyledi:
“Şezlongları önce ormanlık alandan kaldırıyoruz, sonra buraya gelip havlularımızı serip güneşleniyoruz. Ancak 3 seferdir burada bir arbede yaşanıyor. Hem fiili olarak hem hukuksal olarak. Jandarmaya şikâyet ediliyoruz ve burada gidip ifade veriyoruz ancak bu ifade sırasında kendimiz de şikayetimizi bildiriyoruz çünkü açık açık burada Anayasa’nın 43. maddesi hem de Kıyı Kanunu’nun 5. maddesine göre suç işleniyor.
Burada açık bir işgal var. Halkın kıyıları kullanımı engelliyor. Ama vazgeçmeyeceğiz. Her hafta cumartesi saat 11.00’de burada olacağı ve tüm halklarımızı buraya davet ediyoruz.”
Muğla Valiliği’nin yasalara aykırı davrandığını ifade eden Dayıoğlu, “Burada çok açık kıyılar çitlenemez diye Anayasa’da açık bir ibare var. Gördüğünüz gibi bu kıyı alanının tamamı çitlenmis durumda. Bunu yapan belediye ve valilik. Buradan da bunlar için de buradan suç duyurusunda bulunuyorum” dedi.
“ÇİTLER KIYI KANUNUNA AYKIRI”
MUÇEP Gökova Meclisi’den Serdar Denktaş ise Kıyı Kanunu’nun çok açık olduğunu dile getirerek “Halkın kıyılara erişim, kıyı şeridini kullanma, kıyıları kullanma hakkı var. Bu anayasal bir hak ve gördüğünüz gibi şu kurulmuş çitler, aslında Kıyı Kanunu’na aykırı. Çünkü Kıyı Kanunu’nda halkın kıyıya erişimini engelleyecek şekilde bariyerler, duvarlar, tel örgüler, çitler oluşturulamaz. Bunun belirtilmesine rağmen burası çiftlerle çevrilerek özelleştirildi, özel mülkiyet alanına sokuldu” dedi.
“VAKIF GÖRÜNÜMLÜ BİR ŞİRKET OLAN MUĞLA VAKFI ORMAN KAMPINI RANT ALANINA ÇEVİRMEK İSTİYOR”
İşletmeci vakıf hakkında konuşan Denktaş şunları ifade etti: “Aslında burayı işleten, ismi ‘vakıf’ olan, vakıf görünümlü, kamu yararına çalıştığı izlenimi bırakan bir şirket. Tamamen kar odaklı çalışıyor. Kamu yararının ön planda olması gereken yerde bu vakıf, bu işletme orman kampının tamamını rant alanına dönüştürmeye çalışıyor.
Muğla Vakfı burayı 7-8 yıl önce Orman Bakanlığı’ndan kiraladı ve buranın bir işletim planı var. Buradaki faaliyetler o işletim planına uygun olmak zorunda. Ama ne yazık ki gördüğünüz gibi her yeri şezlonglarla kaplayarak bu işletim planına aykırı faaliyet gösteriyorlar. Bunun dışında üçüncü kişilere kiralayarak birçok restoranlar barlar, beach (sahil) barlar gibi yeni ticari mekanlar da oluşturuldu. Yine bunlar aynı vakıf, aynı şirket tarafından yapıldı. Bütün bunlar işletme planına aykırı.”
“ORMAN BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ DE AYNI ŞEKİLDE SORUMLU”
Konu ile ilgili şikâyet dilekçelerini verdiklerini belirten Denktaş, idari sürecin bitiminde de yasal süreci başlatacaklarını söyledi.
Yalnızca işletmenin değil Orman Bölge Müdürlüğü’nün de yaşanan durumdan sorumlu olduğunu belirten Denktaş, konuşmasına şöyle devam etti: “Orman kampını, burası A Tipi Mesire Alanı, bu şirkete kiralayan Orman Bölge Müdürlüğü de aynı şekilde sorumludur. Çünkü onlar da kampın işletim planına uygun olarak işletilmesinden sorumlular. Bunu denetlemeleri gerekirken bu denetim görevlerini yerine getirmiyorlar. Bu anlamda Muğla Orman Bölge Müdürlüğü de burada işlenen suçtan aynı şekilde sorumludur.”
“BURADAKİ UYGULAMA İŞLETİM PLANINDA YOK”
İşletim planında yalnızca iki mekânın bulunduğunu dile getiren Denktaş, işletmecinin bu plana uymadığını belirterek şunları söyledi: “İşletim planında aslında yok böyle bir şey. İşletim planında kapalı mekan olarak gördüğünüz kafeterya var, bir de yukarıda bir tane market olarak da işletilen bir kafeterya var. Sadece bu iki mekan var ama onu dışında gördüğünüz gibi burası da bir beach bar, beach clup şekline dönüştürüldü. Burada da ticari biz işletme oluşturuldu. Bunların hiçbiri işletim planında olmayan şeyler.
Aynı şekilde bu şezlongların buraya serilmesi de yok. Gördüğünüz alan, piknik alanı. Tabelasını orada göreceksiniz. Orman Bakanlığı’nın astığı tabela var, piknik alanı. Gördüğünüz gibi bütün piknik masaları kaldırılmış durumda. Yerine şezlonglar serilmiş vatandaş oraya şezlong ücreti ödemeden, sanıyorum 50 TL güncel fiyatı şezlong başına, burada piknik yapamaz hale geldi. Aynı şekilde kıyı alanı da öyle. Burada ücret ödemeden havlunuzu serip oturacak yer bırakmıyorlar. Şuraya havlunuzu serdiğinizde bile gördüğünüz gibi bir sürü işletme personeli başımıza toplandı. Az sonra jandarmayı da çağırırlar. Tabii her seferinde biz de şikayetçi oluyoruz. Umarız bu şikayetlerin sonunda bir yere varacağız.”
“KIŞ AYLARINDA AKYAKA’YI FİNANSE EDEN AKYAKALI YAZ AYLARINDA DENİZE GİREMİYOR”
Akyakalı Köşe Yazarı Güler Ataş Akyaka’yı hem yaz hem de kış aylarında finanse edenin burada yalayan yurttaşlar olduğunu dile getirerek, “Kış aylarında marketler bizimle çalışıyor fakat yaz geldiğinde bütün kıyılar kapanıyor, Akyakalı denize giremiyor. Ben buradan kalkıp 1 saatlik uzaklıktaki Ören’e gidiyorum. Orada rahat rahat denize giriyoruz” dedi.
Özel işletmelerin koyduğu şezlongların 50 TL olduğunu belirten Ataş, “Burada yaşayan insanlar her gün 50 lira veremez. Kısacası burayı hem bu kadar konforlu yapacaksınız ama ben denizden faydalanamayacağım. Vakıf değil ne olursa olsun buraya şezlongları atıp paralı yapamaz” ifadelerini kullandı.
“EĞER HİÇ SESİMİZİ ÇIKARMAZSAK, DAHA ÇOK HAKLARIMIZ KISITLANIR”
Çitlerle yurttaşların kıyıya ulaşımının engellendiğini ifade eden Akyakalı yurttaşlar, eylemleriyle ilgili, “Hem dikkat çekmek hem de farkındalık yaratmak için insanlar gelip duyarlılığını göstersin diye bir şeyler yapmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
Bununla birlikte herkesin tepkisini göstermesi gerektiğini vurgulayan Akyakalılar, “Eğer hiç sesimizi çıkarmazsak, daha çok haklarımız kısıtlanır. Onun için birlik olmakta yarar var” dedi.
“TOPRAĞINI KORUMAK HER VATANDAŞIN GÖREVİDİR”
Akyaka’da 45 yıldır yaşamını sürdüren Fırat Okutucu ise, 1976 yılında Akyaka’ya geldiğinde istediği gibi her yere erişiminin olduğunu ve bu bölgeleri kullanabildiğini ifade ederek, “Şu anda şezlongları kullanmazsam burada oturmama izin vermiyorlar. Bu benim anayasal hakkımın gaspıdır” ifadelerini kullandı.
Ayrıca Okutucu, “Yabancı ülkeden gelen birisi eğer benim burada oturmama engel olsaydı ne yapmam gerekirdi? Mücadele etmem gerekirdi” ifadelerini kullandı ve “Ben burada duruyorum, toprağımı koruyorum. Toprağını korumak her vatandaşın görevidir” dedi.
“VERGİ VERDİĞİM, ASKERLİK YAPTIĞIM MEMLEKETTE KAMUYA AÇIK YERLERE GİRİŞİM ENGELLENİYOR”
Caner Turna ise Akyaka Orman Kampı’ndaki Albay Koyu’nu yapanın babası olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “Ben buraya geldiğim vakit, 68 senelerinde, o zaman 18 yaşındaydım, burası tamamen doğaldı. Mendirek yoktu, burası ormana aitti ve burada orman lokali vardı. Gayet medeni bir yerdi hakikaten çok güzeldi. Burada sandallar gelir onların tamirleri yapılırdı. Ama bütün köylü de birbirini gayet güzel tanırdı, yabancı yoktu.
Ormanda o zaman elektrik yok su yok. Rahmetli babam buraya geldiği vakit, benim üsteğmen olan abim şehit olduktan sonra, 68 senesinde itibaren Albay burnunda çadır kurdu. O zaman merdiven yok patikadan inilirdi aşağıya.”
Kıyının çitlerle çevrili olması ile ilgili ise Turna şunları dile getirdi: “Bu vaziyette olmaz. Burası vatandaşa, insanlara açık olan bir yer. Ben lokalimi istiyorum mesela. Burası devlete ait olan bir yer. Orman İdaresi’nin yeri. Benim yaşımdaki insanların da tanıdığı bir yer. Burası neden Ahmet’e Mehmet’e veriliyor?
Kanunen 100 metre sahil şeridi kamuya açıktır. Ben niye 100 metreden faydalanamıyorum. Çınar’a gidemiyorum. Çınar’a girdiğim vakit kapıda para kesiyorlar benden. Giriş parası. Ne demek giriş parası. Orası kamuya açık. Ben bu memlekette askerlik yaptım. Vergi veriyorum. Vergi verdiğim ve askerlik yaptığım bu memleket için çalıştım senelerce. Beni niye sokmuyorsun? Bana ait olan yerler buralar.”
“TÜRKİYE KOCA BİR ÜLKE OLARAK VAHŞİ DOĞAYA DÖNÜŞTÜ, ÇÖKEN ÇÖKENE”
Kazım Yazıroğlu ise Gökova Körfezi’ne yurttaşların rahatça girebilmesi için bedel ödendiğini dile getirerek, “Bu bedel 3 kuruşla, 50 lirayla ödenir mi? Ödenmiş bu bedel, buralar bu halkın olmuş artık ve bu halka hala 100 yıl önce olduğu gibi rezerv koyuluyor. Girmeyeceksin deniyor. Bedel ödeyeceksin deniyor. Ne bedeli ödüyoruz onu da bilmiyoruz. Niye ödüyoruz onu da bilmiyoruz. Biz zaten bedel ödüyoruz aldığımız ekmekten, içtiğimiz sudan bedel ödüyoruz. Vergisini veriyoruz zaten koca bir halk olarak. Başka ne bedeli istiyorsunuz? Canımız kaldı onu da alın” dedi.
Yazıroğlu, Türkiye’nin vahşi doğaya dönüştüğünü söyleyerek, “Vahşi doğada aslan gidiyor ceylanın üzerine çöküyor. Türkiye’de de biri bir koyun üzerinde diğeri kumsalın üzerine çöküyor. Geliyor burada vakıf kuruyor. Koca bir Azmak Deresi’nde yarın bir gün halkın ayağını sokacağı bir alan kalmayacak. Vahşi kapitalizmin avantajlarını kullanan insanlar oralara da çöküyor” ifadelerini kullandı.
Yazıroğlu, eylemleri ile ilgili olarak ise şunları söyledi: “Bizim buna karşı bir karıncanın taşıdığı su kadar katkımız varsa yeterli. Çünkü biz vicdanımız, merhametimiz; bu ülkeye, bu topraklara, bu denize, doğaya olan borcumuz var. İnsanlıktan gelen miras olarak atalarımızın getirdiği mirası yüreği taşıyoruz. O yüreği taşıyan insanlarla birlikte de burada dayanışma gösteriyoruz.”
“BİZİMLE DENİZİN ARASINI BOZMAYA ÇALIŞIYORLAR”
40 yıllık Akyakalı olduğu belirten Ressam Ayten Timuroğlu ise “Akyaka’nın en güzel yıllarını yaşadım. Buralarda tahta şezlonglar olurdu, biz gelirdik otururduk, denize girerdik. Her şey yavaş değişti ve şimdi en kötü zamanlarını yaşıyoruz Akyaka’nın en berbat zamanlarını yaşıyoruz.
Biz özgürlüklerimizi yitirdik. Dostluklarımıza halel geldi diyeceğim neredeyse. Bizimle denizin arasını bozmaya çalışıyorlar. Bizi doğadan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Her şey maddiyata döküldü paran varsa kıymetlisin, yoksa ne olursan ol noktasına geldik. Ben bütün bunları protesto ediyorum değişmeli diyorum” dedi