Gündem Fethiye, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla kadına yönelik şiddeti ele alan bir haber serisi hazırladı. Bu bağlamda kadın yoksulluğuna ilişkin soruları yanıtlayan FKDD’den üyesi Dilek Alıcıoğlu Cömert, “İhtiyacımız olan, kadının her yönden güçlenmesini sağlayacak bütüncül politikaların hayata geçirilmesidir” dedi.
Haber: Yasin Çoban
Gündem Fethiye, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında, kadınların yaşadığı hak ihlallerine yönelik bir haber dizisine başlıyor.
Bu kapsamda, Gündem Fethiye’nin sorularını yanıtlayan Fethiye Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği’nden (FKDD) Dilek Alıcıoğlu Cömert, ekonomik politikaların kadınların yaşamına etkisini değerlendirdi.
Cömert, merkezi yönetimin kadın yoksulluğuna ilişkin politikalarını nasıl değerlendirdiğine ilişkin soruyu yanıtlarken bütçede kadınların toplumsal hayatta daha fazla yer almasını sağlayacak somut desteğin olmadığını dile getirdi. Cömert, “Eğitim, spor, hukuk gibi alanlarda kadınları destekleyecek girişimlerin yokluğu bir yana kadın istihdamına ve genç kadınların iş gücüne katılımına yönelik herhangi bir teşvik de görünürde yok” dedi.
Bütçe planlamalarında eğitimde tasarruf tedbirleri kapsamında kız çocuklarının eğitimine yönelik kaynakların kısıtlanması olduğunu belirten Cömert, “Kadınlar için geleceği daha da karanlık bir hale getiriyor. Bu konuda ne yazık ki gelişmekte olan ülkelerin oldukça gerisindeyiz” ifadelerini kullandı.
“ZİHNİYET AYNI OLUNCA SONUÇ DEĞİŞMİYOR”
Yerel yönetimler, merkezi yönetimin oluşturduğu boşluğu doldurup dolduramayacağına yönelik soruya ise Cömert, “Çok da doldurmuyor. Özellikle yeni çıkan tasarruf tedbirleri gereği ilk reddedilen çalışmalar kadın alanındaki çalışmaları oluyor. Zihniyet aynı olunca sonuç değişmiyor” sözlerini kullandı.
Kadınların önceliği çocuk bakmak olarak görüldüğünü ifade eden Cömert, şunları söyledi:
“Dolayısıyla iş gücüne katılmasındaki engellerin başında çocuk bakımı geliyor. Belediyelerin ücretsiz kreş hizmeti bu engeli büyük ölçüde kaldıracak. Ayrıca kadın kooperatiflerinin yerel yönetimlerce desteklenmesi birçok kadının istihdam alanında bulunmasını ve güçlenmesini sağlayacaktır. Bunlar yerel yönetimin yapması gerekenlerden sadece bir kaçı. Bunlar bile hayata geçirilse kadınlar lehine önemli gelişmeler yaşanır.”
“TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ KADININ YOKSUL KALMASINA VE GÜCE ERİŞEMEMESİNE NEDEN OLUYOR”
Cömert, kadın yoksulluğunun kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerine etkisini değerlendirdiği soruya ise “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği kadının yoksul kalmasına ve güce erişememesine neden oluyor” dedi.
Cömert, toplum içinde kadının ikincil konumu kadının siyasete girişini, iş gücünde nitelikli pozisyona ulaşmasını engellediğini ifade etti. Politika ve iş yaşamında karar verici durumunda genelde erkeklerin olduğunu vurguladı.
Erkeklerin belirlediği yaşam biçiminde dışında davranan kadınların şiddete maruz bırakıldığını ifade eden Cömert, şu ifadeleri kullandı:
“Güçlü olanın ikincil konumdakilere şiddet uygulaması kaçınılmazdır. Yeni yasaların, kadın hareketinin kazanımlarının bu duruma elbette ki olumlu etkileri vardır. Ancak toplumsal cinsiyetin yarattığı kadın yoksulluğunun sonucunda kadın şiddete maruz kalıyor ve kadınlar erkekler tarafından öldürülüyor. Bu cinayetleri uygulayanların büyük bir çoğunluğu kadının yakınlarından çıkıyor.”
“KADINI ‘GÜÇSÜZLEŞTİRME’ POLİTİKALARI DİYEBİLİRİZ ASLINDA”
Merkezi yönetimin uyguladığı politikaların kadınların ekonomik özgürlüğünü sağlaması yönünde engel olup olmadığını değerlendirdiğine ilişkin soruyu yanıtlayan Cömert, “Kadını ‘güçsüzleştirme’ politikaları diyebiliriz aslında” dedi
Aile ve sosyal politikalara ayrılan bütçenin yetersizliği, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılması, 6284 sayılı yasanın uygulanmamasına Cömert, “Nafaka hakkının sorgulanması tüm bunlar adeta kadını güçsüzleştirmek için atılan adımlar. Merkezi yönetim kadınları aile içine hapsetmeye çalışıyor” sözlerini kullandı.
Aile içinde kadınlara eş, anne ve bakıcı rolü verilmek istendiğini belirten Cömert, şunları söyledi:
“Bunların herhangi biri ile ilgili bizden beklenen ‘hizmetleri’ zamanında, beklenen kalite ve nitelikte veya sıklıkla sunamadığımız veya sunmak istemediğimizde bizi bekleyen şey şiddet tehdidi. Evlilik ve aile, erkelerin, kadınların cinselliklerine, emeklerine, düşünce ve duygularına el koymak üzer inşa edilmiş. Aile içinde kadın görülmez ve aile güçlendirilmeye çalışılırsa bunun doğal sonucu olarak kadın güçsüzleşecek şiddet ortamından uzaklaşması zorlaşacaktır.”
“YAKLAŞIK HER ÜÇ ÇOCUKTAN BİRİ YOKSUL DOĞUYOR”
Cömert, İzmir’de beş çocuğun yanarak hayatını kaybettiği olay üzerinden kadın yoksulluğu etkisini soruya ise şu şekilde cevap verdi:
“O çocuklar yangından değil yoksulluktan öldüler. Vahşetin yaşandığı eve 18 kez gidildiği söyleniyor. Böyle bir evde annenin ve çocukların barınamayacağı apaçık ortada. Çocuk koruma kanununda yer alan ‘Barınma Tedbiri’ neden uygulanmadı.”
TÜİK verilerine göre 7 milyon çocuk yoksulluk sınırı içinde yaşadığını belirten Cömert, “Yaklaşık her üç çocuktan biri yoksul doğuyor. Bu çocuklardan 200 bini açlık sınırının altında yaşıyor. Durum ortada. Derin bir yoksulluk yaşanıyor. Hal böyleyken üç-beş çocuk doğurmamız salık veriliyor. Ancak onlara nasıl bakacağımız konusu gelince kulaklar sağır, gözler kör oluyor” sözlerini kullandı.
“NAFAKA HAKKININ BU KADAR GÜNDEM OLMASI KADININ BOŞANMASINI ÖNLEMEK”
Nafaka politikaları kadının mı, erkeğin mi yararına olup olmadığını soruyu yanıtlayan Cömert, “Erkeğin yararına. Dünya ölçeğine bile baktığımızda para ve mal erkeklerin tekelinde. Evlilik birliği bitince mal ve paranın çoğu erkekte kalıyor. Çocuklar da kadına kalıyor. Kadınlar yoksullaştığı gibi yükleri de iki katına çıkıyor. Nafaka hakkının bu kadar gündem olması kadının boşanmasını önlemek. Kadını mecbur bırakmak” ifadelerini kullandı.
Cömert, ihtiyacı olan, kadının her yönden güçlenmesini sağlayacak bütüncül politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti.
İçinde yaşanılan toplumsal koşulları oluşturan kadın erkek eşitsizliği kadınları pek çok açıdan güçsüzleştirdiğini söyleyen Cömert, son olarak şunları söyledi:
“Nafaka konusunda yapılması gereken; toplumsal cinsiyet eşitsizliğini önleyen ve telafi eden çalışmalar yapmaktır. Devlet politikalarının kadınların istihdama katılımı, sosyal desteklere erişimi, eğitimden eşit bir şekilde yararlanmaları, kreşlerin yaygınlaştırılması ve iş saatleriyle uyumlu hale getirilmesi yönünde düzenlenmesi sorunun esas kaynağını gören çözümler olacaktır. “
25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ NEDİR?
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, kadınlara yönelik şiddete dikkat çekmek, farkındalık yaratmak ve bu şiddetin önlenmesi için adımlar atılması gerektiğini vurgulamak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen bir gün.
25 Kasım’ın tarihi önemi ise şu şekilde: 25 Kasım günü, 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde diktatör Rafael Trujillo rejimine karşı mücadele eden ve Mirabal Kardeşler olarak bilinen üç kız kardeşin (Patria Mercedes Mirabal Reyes, María Argentina Minerva Mirabal Reyes, Antonia María Teresa Mirabal Reyes) tecavüz edilerek öldürüldüğü gün.
Mirabal Kardeşler, bu dönemde rejim tarafından kadın haklarının sembolü haline geldi. Trujillo diktatörlüğüne karşı Clandestina isimli gizli bir örgüt kuran kardeşler diktatörlük tarafından düşman ilan edildi ve Trujillo bir konuşmasında, “Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler” dedi.
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra ise üç kız kardeş bir trafik kazası sonucu hayatlarını kaybetti. Fakat daha sonra bunun bir kaza olmadığı, öldürülmeden önce Mirabal kardeşlere işkence edildiği ortaya çıktı.
25 Kasım ilk olarak 1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto şehrinde bir araya gelen Latin Amerikalı ve Karaipli Kadınlar Kongresinde, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edildi. Ardından, 1999 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından resmi olarak kabul edildi.