İstanbul Politikalar Merkezi’nin hazırladığı “Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası” raporu, 2053 net sıfır hedefinin gerçekleşebilmesi için bina sektörünün dönüştürülmesi gerektiğini vurguluyor. Türkiye’nin toplam karbon emisyonlarının yüzde 14’ünü oluşturan binalarda kömür ve doğalgaz kullanımının terk edilmesi, elektrifikasyon ve enerji verimliliği yatırımlarının devlet destekli teşviklerle hızla hayata geçirilmesi gerektiği belirtiliyor.
Türkiye, 2021’de Paris İklim Anlaşması’nı onayladıktan sonra 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefini ilan etti. Bu hedef; enerji, ulaşım, sanayi ve tarım gibi tüm sektörlerde sera gazı salımlarının kademeli olarak azaltılmasını ve kalan emisyonların, ormanlar, karbon yakalama teknolojileri gibi yutak alanlar ile dengelenmesini öngörüyor.
Türkiye’nin Güncellenmiş Birinci Ulusal Katkı Beyanı (NDC) belgesinde de bu hedef yer alıyor. Belgede, 2053 yılı itibarıyla net sıfır emisyon taahhüdünün, iklim politikalarının temel çerçevesini oluşturduğu belirtiliyor.
İstanbul Politikalar Merkezi tarafından 2 Eylül 2025 tarihinde “Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası: 2053’te Net Sıfıra Doğru” araştırması ise güncellenen Ulusal Azaltım Beyanı’nda belirlenen sera gazı emisyonlarını 2030’da referans senaryoya göre yüzde 41 azaltma hedefinin bu uzun vadeli hedefle uyumlu olmadığını söylüyor.
Konut emisyonlarını ele alan rapora göre, Türkiye’de binaların doğrudan emisyonları, toplam karbondioksit emisyonlarının yaklaşık yüzde 14’ünü oluşturuyor. Bu emisyonların büyük kısmı, yüzde 76 ile konutlardan kaynaklanıyor.
Fakat rapor, 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda bu emisyonların tamamen ortadan kaldırılmasının mümkün olduğunu söylüyor. Uygun hedefler belirlendiğinde ve gerekli yatırımlar yapıldığında, bina kaynaklı emisyonlar 2035 yılında yüzde 67; 2053 yılında ise yüzde 100 oranında azaltılabilir.
Rapor, bu hedefler arasında en kritik adımın, binalarda fosil yakıt kullanımına son verilmesi olarak ortaya koyuyor. Kömür ve doğalgaz yerine elektrikli sistemlerin tercih edilmesi, bina sektöründeki toplam azaltımın yarısından fazlasını sağlıyor.
Rapora göre 2053’te bina emisyonlarının sıfıra indirilmesi için yeni binaların tamamının Türkçeye “Neredeyse sıfır enerjili bina- nSEB” olarak çevrilen “nearly Zero-Energy Building” yöntemiyle yapılması gerekiyor. Bu yöntem, çok yüksek enerji verimliliğine sahip binaları ifade ediyor. Binalar bu yöntemde ihtiyaç duyduğu az miktardaki enerjinin büyük kısmını yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılar. Avrupa Birliği’nde ve birçok ülkede yeni binalar için zorunlu hale getirilen bir standarttır.
Bunun yanında binalarda yenilenebilir enerji oranının 2050’de yüzde 30’a çıkarılması, 2000 yılından önce inşa edilmiş binaların kademeli olarak yıkılıp yenilenmesi ve binalarda enerji verimliliği iyileştirmeleri yapılması gerekiyor. Rapora göre bu dönüşüm için gereken yatırım ihtiyacı ise 200 milyar dolar seviyesinde.
Yüksek maliyetine rağmen söz konusu dönüşüm hayata geçirildiğinde, Türkiye’nin iklim hedeflerine yaklaşmasının yanı sıra hanelerin enerji faturalarında da önemli bir rahatlama sağlayacağı belirtiliyor.
“KÖMÜRDEN DOĞALGAZA VE DOĞALGAZDAN ELEKTRİĞE GEÇİŞLE 2045’E KADAR ISINMADA FOSİL YAKITLARIN TAMAMEN TERK EDİLMESİNİ HEDEFLEDİK”
Raporun yazarlarından Doç. Dr. Duygu Erten, hem rapora hem de konuya dair yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı:
“İstanbul Politikalar Merkezi’nin yayınladığı ‘Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası’ için hazırladığımız net sıfır senaryosunda, ‘daha iddialı politikalar benimsenirse ne olur?’ sorusunun yanıtını göstermeye çalıştık. Eski raporlardan farklı olarak bu raporu daha iddialı stratejilere dayandırdık.
Örneğin 2025 sonrası yapılan yeni binaların tamamının, yüksek enerji performansına ve belli oranda yenilenebilir enerji kullanımına sahip neredeyse sıfır enerjili bina (nSEB) olarak inşa edilmesini; binalarda yenilenebilir enerji oranının 2040’ta yüzde 20’ye, 2050’de ise yüzde 30’a çıkarılmasını önerdik.
Ayrıca 2000 yılı öncesi binaların kademeli olarak yıkılıp yenilendiğini, mevcut binalarda ise enerji verimliliği iyileştirmelerinin yapıldığını öngördük. En önemli strateji değişikliği olarak ise kömürden doğalgaza ve doğalgazdan elektriğe geçişle 2045’e kadar ısınmada fosil yakıtların tamamen terk edilmesini hedefledik. Bu; devletin, hükümetin, bakanlıkların koyduğu hedeflerden farklılaştığımız en önemli nokta: 2045’e kadar fosil yakıtlardan çıkıyoruz.”
Konut emisyonlarını hızla azaltmak için dikkat edilmesi gereken unsurlara dikkat çeken Erten, konutlarda fosil yakıtlardan çıkış, elektrifikasyon, enerji verimliliği tedbirlerinin alınması gibi adımların, “en aciliyetle izlenmesi gereken politikalar” olduğunu dile getirdi.
Alınabilecek önlemlere dair şunları söyledi:
“Yeni binalarda fosil yakıtlı sistemlerin yasaklanması şart. Mevcut binalarda ise kademeli olarak hedefler koyulmalı. Mesela mevcut bina kategorisinde LEED almak isteyen binalarda, eski sistemlerin beş yıl içerisinde değiştirilmesi gibi önerilerle bu işler için bütçe planlamalarına fırsat veriliyor.
Tabii ki davranışsal bir dönüşümün de teşvik edilmesi gerekiyor. Bir konutu kullananların da daha az enerji tüketmek yönünde bir farkındalığı olmalı. Ve bir de tabii mali destekler, teşvikler sağlanmalı. Isı pompası, yüksek verimli elektrikli cihazlar, yalıtım gibi iyileştirmeler için devletten ya da özel sektörden teşvikler sağlanmalı. Bunların yanı sıra, yurtdışında çok tercih edilen kademeli teşvikler de var. Düşük gelirli hanelere daha yüksek oranlı hibe veriliyor; orta-yüksek gelir gruplarına vergi indirimleri sağlanıyor ya da düşük faizli kredi veriliyor.”
LEED SERTİFİKASI NEDİR?
LEED Sertifikası (Leadership in Energy and Environmental Design- Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik), Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli Yeşil Bina Konseyi (U.S. Green Building Council – USGBC) tarafından verilen uluslararası bir yeşil bina sertifikasıdır.
Binaların enerji verimliliği, su tasarrufu, malzeme seçimi ve iç mekân kalitesi gibi çevresel kriterlere uygunluğunu değerlendirir. Sertifika seviyeleri; Sertifikalı, Gümüş, Altın ve Platin olmak üzere dört kademeden oluşur. Konutlardan ofislere, ticari yapılardan kamu binalarına kadar pek çok projeye verilebilir.
“KOOPERATİFLER FİNANSMAN SORUNUNA ÇÖZÜM OLABİLİR”
Erten, finansman sorunlarına dair ise kooperatifleri ve belediyeleri işaret etti ve şöyle devam etti:
“Kooperatifler gibi ortak yatırım desteklerini de göz ardı etmemek gerekiyor. Apartmanlarda merkezi ısı pompası, çatılarda güneş panelleri gibi herkesin arzu ettiği çözümlerin finansmanları, kooperatifler aracılığıyla sağlanabilir.
Mesela büyük, yazlık bir site düşünelim. Bu site bir kooperatif kurarak 300 villanın çatısı için güneş panellerini daha ucuza satın alabilir. Bu gibi özel finansman programları geliştirilebilir.
Burada belediyeler de çok önemli bir rol oynuyor. Toplu alım desteği, belediyeler aracılığıyla da sağlanabilir. Ancak aslında belediyelerin oynayacağı en önemli rol, enerji danışmanlığı hizmeti sunmak. Konutlar konusunda hem bilinç artırıcı hem de hangi destekten nasıl faydalanılacağı konusunda yol gösterecek kampanyanlar düzenlenmesi gerekiyor.
Şu anda küresel olarak bankacılık sisteminde yeşil krediler, yeşil ürünler oldukça revaçta. Türkiye de bilgiyi büyük ölçüde küreselden, uluslararası STK’lardan ithal ediyor, Avrupa Birliği direktiflerini takip ediyor. Türkiye’de ilk green mortgage uygulamasını bir kamu bankası olan Vakıf Bank çıkarda ancak bu, Fransız Kalkınma Ajansı’nın 300 milyon Euro destek vermesiyle hayata geçirildi.
Bu uygulamanın bulunduğu başka bankalar da var. Ancak bugün bu uygulamalar ne yazık ki hayal kırıklığı yaratıyor çünkü standart bir mortgage ile arasındaki fark çok küçük bir miktar. İnsanların uğraştığı ilave belge yüküne değecek bir miktar değil. Oysa aynı kişiler Kaliforniya’da green mortgage alsalar, standart mortgage’a kıyasla ayda 500-600 dolar daha az ödeyecekler. Bu miktarla ABD’de yeni bir arabanın aylık ödemelerini yapabilirsin ve dolayısıyla kayda değer bir tasarruf yapmış olursun. O yüzden Türkiye’de bankacılıkta bu uygulamanın henüz para değeri yok. Konuşuluyor, uygulanıyor ama bunu kullanan tüketicinin yapabildiği tasarruf, memnun edici düzeylerde değil.”
“DÖNÜŞÜMÜ DEVLET SAHİPLENMELİ, HANELERİN SIRTINA YÜKLENMEMELİ”
Erten asıl dönüşümün devlet eliyle gerçekleştirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Asıl çözümün ise “kömürden çıkış” olduğunun altını çizerek şunları söyledi:
“Bu konuyu tüm yönleriyle düşündüğümde şunu söyleyebilirim ki elimde bir sihirli değnek olsa ilk yapacağım iş, kömürden çıkmak olurdu. Kömürden çıkıncaya kadar aslında boşuna konuşuyoruz. Türkiye’de kaç hane, bu tasarruflar için gereken dönüşümü yapabilecek bütçeye sahip? Cam ve pencere değiştirmek, yalıtım yapmak, bunlar oldukça masraflı işler. Bunun daha merkezi bir sistemden yapılması, kömürden doğalgaza ve son olarak elektrifikasyona geçilmesi gerek.
Bin tane konutun ısı pompası koyması güzel, ancak büyük resimde toplam etkisi ne kadar olabilir? Türkiye’de küçük küçük gelişmeler oluyor ama bunlar, büyük resmi değiştirmek için yeterli değil. Biz istediğimiz kadar konuşalım; birtakım kararlar en tepeden alınmadıkça, yapılan işler ufak kalır ve toplam emisyonları azaltmaya yetmez.
Türkiye’nin hem altyapı hem de imalat kapasitesi hızla büyüyor ve yerli üretim, net sıfır konut dönüşümünde önemli bir rol üstlenebilir. PV modülleri, HVAC ekipmanları, ısı pompaları için hızlı bir yerelleşme ve kapasite artışı var. Bu alanlarda daha fazla yatırıma ve koordinasyona ihtiyaç var. Bu alanda büyük markaların Türkiye’de fabrika kurmaları, güneş panellerinin, iyi yalıtım malzemelerinin yaygınlaşmasını sağlayabilir. Bu ürünlerde Çin’den geleceğine örneğin Eskişehir’de üretilip dağıtılır, ayrıca istihdam olanakları da artırılmış olur.”
YAZAR HAKKINDA


Doç. Dr. Duygu Erten, sürdürülebilir yapılı çevreler geliştirmeye kendini adamış, uyum ve azaltım konusunda derin uzmanlığa sahip, kadın girişimci, akademisyen, inşaat sektöründe sürdürülebilirlik İnovasyon ve AI alanında çevreci bir global düşünce lideridir. Akademik kariyeri sürdürülebilir tasarım ve inşaat yönetimi üzerine odaklanmıştır. İklim önerilerini eyleme geçirilebilir hale getirmek için sektörler ve disiplinler arasında köprü kuran bir girişimcidir.
Lisans eğitimini İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünde, yüksek lisans ve doktora derecelerini ABD’de Rutgers Üniversitesi’nde İnşaat ve Çevre Mühendisliği alanında tamamlamıştır.
17 yıl Amerika’da çalıştıktan sonra Türkiye’de C-40’ın uygulama ortağı olarak Clinton Vakfı’nın İstanbul Şehir Direktörü olarak görev yapmıştır. Sonrasında Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı bölümünde, Sürdürülebilirlikte Liderlik üzerine yönetici programını tamamlamıştır.
Çeşitli STK’larda gönüllü olarak çalışan Erten, Yeşil Binalar Derneği’nin kuruluşuna liderlik etmiş ve 10 yıl boyunca LEED Uluslararası Komitesi’nde ve Dünya GBC’nin Avrupa Bölgesel Ağı’nın (ERN) sürdürülebilir binalar politikası komitesinde görev yapmıştır. IFMA ve ULI-Avrupa Sürdürülebilirlik Ürün Konseyi’nin danışma araştırma komitesinde yer almış, Washington DC’deki ABD Yeşil Bina Konseyi’nde seçilmiş ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yapmıştır.
USC, Boğaziçi, İTÜ, Ankara Üniversitesi ve IMU’da Yeşil Binalar ve Sertifikasyon sistemleri konusunda dersler veren Erten, İklim Araştırma Merkezi’ni yönetmiş ve yüksek lisans programlarına başkanlık yapmıştır.
Editörlüğünü Greg Kats ile birlikte yaptığı, “Yapısal Çevrenin Yeşil Dönüşümü” kitabı, Türkiye’de binalar sektöründe yeşil dönüşümü de aktarmaktadır. 2025 Eylül itibariyle, New York’ta “Sağlıklı İç Mekan Havası Küresel Komisyonu” yönetimine seçilmiştir.
Uzmanlık Alanları: Yeşil tasarım; İnşaat ve standartlar; Döngüsel ekonomi; Yapılı çevrede sürdürülebilirlik; Dayanıklılık; Yeşil finans