2709 Sayılı Anayasa’nın Madde 42 /8 Fıkrasında, “Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür.” şeklinde bir belirlemede bulunduğu görülmektedir.
TDK Anayasa’nın 42/8 Maddesinde tanımlanan eğitim, öğretim, araştırma ve incelemeyi şöyle tanımlamaktadır.
Eğitim: “Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme.”
Öğretim: “Belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işi…”
Araştırma: “Bilim ve sanatla ilgili olarak yapılan yöntemli çalışma, araştırı.”
İnceleme: “İncelemek işi, tetkik.”
Bir de ‘öğrenim’ ne diye baktığımızda “Herhangi bir meslek, sanat veya iş için gerekli bilgi, beceri ve alışkanlıkların elde edilmesi amacıyla yapılan çalışma, tahsil” olarak tanımlanmışlardır. Öğretimi tanımlarken ‘belli bir amaç’tan söz edilmiş ve amacın öznelliği neticesinde bir muğlaklık yaratılmıştır. Öğretimi öğrenimden ayırmak mümkün olmadığına göre bu amacın herhangi bir meslek, sanat veya iş için gerekli bilgi, beceri ve alışkanlıkların elde edilmesi olduğu sonucuna varılacaktır.
Bu tanımlardan hareketle rahatlıkla söylenebilir ki okullarda, eğitim ve öğretimin herhangi bir meslek, sanat ve iş için gerekli bilgi ve becerinin öğretilmesi dışında bir faaliyetlerinin olamayacağı, sosyal etkinliklerin ise yukarıda açıklanan normlar çerçevesinde okul yönetimi, aile ve çocuk üçgeninde rızaya dayalı yapılabileceğidir.
İlk kez 1982 Anayasası ile Diyanet İşleri Başkanlığı Anayasal bir statüye alınmıştır ve Anayasa’da şu şekilde tanımlanmıştır;
Diyanet İşleri Başkanlığı
Madde 136 – Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi ise 633 Sayılı Yasa’da şöyle tanımlanmıştır: “…İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.” Madde 1.
Yasanın açık tanımından anlaşılacağı üzere Diyanet İşleri Başkanlığı ve bağlı kurumlar İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili kurumlar olacaklardır. Başka dini inanç sistemlerinin inanış biçimleri, ibadet ya da ritüelleri görevleri kapsamı dışında kalmaktadır. “Din konusunda toplumu aydınlatmak” açık bir tanım olmamakla beraber denebilir ki İslamiyet ve hurafeler hakkında toplumu bilgilendirmek şeklinde bir anlam taşıyor olabilir.
Madde 7/a-3 ise “(Değişik: 2/7/2018 – KHK/703/141 md.) Öğrenci yurtları, eğitim kurumları, gençlik merkezleri ve kampları, ceza infaz kurumları, sağlık kuruluşları, sosyal hizmet kurumları ve benzeri yerlerde iş birliği esasına göre manevi danışmanlık ve din hizmeti sunmak.” Şeklinde KHK ile 2018 yılında yapılan değişiklik ile Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün görev ve yetkileri kapsamında olacağı hüküm altına alınmıştır. “Manevi danışmanlık”, “din hizmeti sunmak” şeklindeki edimler için sözü edilen kurumlar ile ‘iş birliği’ yapılması koşulu koymuştur.
Bu iş birliği 03.11.2021 tarihinde “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi İş Birliği Protokolü” şeklinde Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretim ve Temel Eğitim Genel Müdürlükleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Gençlik ve Spor Bakanlığı Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından imzalanmıştır.
BÖYLESİ BİR ORTAMDA SALT ÇOCUĞUN GÖNÜLLÜLÜĞÜNÜN ÖZGÜR BİR İSTENCİN ÜRÜNÜ OLDUĞU SÖYLENEBİLİR Mİ?
Kısaca ÇEDES olarak tanımlanan protokole bakıldığında özet olarak eğitim kurumlarında ve gençlik merkezlerinde “Değerler Kulübü” adı altında temsilci öğretmenler tarafından ve gönüllülük esasına bağlı olarak öğrencilerin bir kulüp şeklinde bir araya getirilmeleri sağlanacak, bu öğrenciler ‘değerler eğitimi’ne tabi tutulacaklardır; Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü (MEB DÖGM) Diyanet Gençlik Merkezler (DGM) de görev alacak iki kız, iki erkek gönüllü rehber öğrenciyi belirleyecek, manevi danışmanlık ve rehberlik hizmeti sunan Diyanet personeline değerler çalışmalarına katılmalarını sağlayacaktır; (Protokol Madde 8/A-10.12) değerler çalışmalarına katılan öğrencilere Diyanet Gençlik Merkezlerinde manevi danışmanlık ve rehberlik hizmeti veren din görevlisi ve Gönüllü Rehber Öğrenci olarak tanımlanan Diyanet gençlik çalışmalarına isteyerek katılan üniversite ve lise öğrencileri manevi danışmanlık ve rehberlik hizmeti vermeleri, değerler eğitimine katılan öğrencilerin Gençlik ve Spor İl Müdürlüklerine bağlı gençlik merkezlerine üye yapılması, atölyelerde ücretsiz yararlanmaları sağlanacaktır. (Madde 8/D-7,9)
TDK sözlüğünde kulüp şöyle tanımlanmıştır: “Görüşme, konuşma, okuma, spor yapma vb. amaçlarla yalnız üye olanların toplandıkları yer.”
Değerler eğitimine katılacak öğrencilerin ‘gönüllülük’ esasına göre belirlenmeleri ilk bakışta eğitim ve öğretimde uluslararası sözleşmelere paralel bir düzenleme getirildiği izlenimini uyandırmaktadır ve fakat bu izlenimin yanıltıcı olduğu dikkatle bakıldığında hemen fark edilmektedir. Zira, gönüllülükten söz edilirken öğrenci yasal temsilcilerinin onayından söz edilmemektedir ki uluslararası sözleşmeler buna özellikle vurgu yapmışlardır; bu nedenle burada söz edilen gönüllülük esasının muğlaklığı ortaya çıkmaktadır. Ayrıca aynı okuldaki öğrencilerin “Değeler Kulübü” şeklinde diğer öğrencilerden izole edilmeleri ayrışmaya ve diğer öğrencilerin üzerinde ötekileştirici bir psikolojik baskıya neden olacağı açıktır. Böylesi bir ortamda salt çocuğun gönüllülüğünün özgür bir istencin ürünü olduğu söylenebilir mi? Ki, Medeni Kanun 18 yaşının ikmali ile kişiyi ehliyetli saymaktadır.
TDK sözlüğünde;
Rehberlik: “Öğrencilerinin sorunlarını öğrenerek onlara yardımda bulunma.”
Manevi: “Gözle görülüp elle tutulamayan, madde ve cisimle ilgisi bulunmayan, inançla ilgili, manaya, içe, öze, ruha ait olan; ruhani, maddi karşıtı.”
Danışman: “Kurum ve kuruluşlarda danışmanlık yapmak üzere görevlendirilen, alanında uzman kimse; müşavir.
Yükseköğretim kurumlarında yüksek lisans ve doktora tezlerini yöneten öğretim üyesi.”
Danışmanlık: “Danışmanın yaptığı görev; müşavirlik.”
Uzman: “Belli bir işte, belli bir konuda bilgi, görüş ve becerisi çok olan (kimse); mütehassıs, kompetan, spesiyalist.”
olarak tanımlanmışlardır.
DİN GÖREVLİSİNİN VE GÖNÜLLÜ REHBER ÖĞRENCİNİN “DEĞERLER KULÜBÜ”NE KATILAN ÖĞRENCİLERE “REHBERLİK HİZMETİ” VERMELERİNİN YASAL BİR DAYANAĞI BULUNMAMAKTADIR
Anayasa’nın 6. Maddesinin 2 fıkrasının ikinci cümlesi aynen şöyle demektedir: “…Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu 6/3 Maddesinde “rehberlik hizmetinden”, 23/1-3 Maddesinde “rehberlik servisleri”nden, 50/A-2 Maddesinde “rehberlik öğretmenleri”nden söz etmekte ve 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu 14/1-c Maddesinde “rehberlik uzmanları”ndan söz etmektedir. Buradan hareketle Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı tüm okullarda uzman rehberlik öğretmenleri tarafından öğrencilere rehberlik hizmeti verilmesi yasal olarak tanımlanmıştır.
633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Madde 7/a-3 ise “(Değişik: 2/7/2018 – KHK/703/141 md.) Öğrenci yurtları, eğitim kurumları, gençlik merkezleri ve kampları, ceza infaz kurumları, sağlık kuruluşları, sosyal hizmet kurumları ve benzeri yerlerde iş birliği esasına göre manevi danışmanlık ve din hizmeti sunmak.” şeklindeki görev tanımında “rehberlik hizmeti” tanımlanmamıştır. Bu bağlamda ÇEDES kapsamında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevlendirdiği manevi danışman olarak din görevlisinin ve gönüllü rehber öğrencinin “Değerler Kulübü”ne katılan öğrencilere “rehberlik hizmeti” vermelerinin yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
Manevi danışmanların uzman olması gerek. Uzman olmayan öğrencilerin manevi danışmanlık yapması Anayasa’da tanımlanan kanunda olmayan yetkinin kullanılmasıdır ve Anayasa’ya aykırıdır. Ayrıca rehberlik hizmeti Diyanet İşleri Başkanlığı’nın özel yasasında tanımlanan görevleri kapsamında değildir. Bunu ifa etmek de Anayasa’dan alınmayan bir görevin ifası olarak Anayasa’ya aykırıdır.
2021 yılında imzalanan Protokol kapsamı 5. Maddede “Bu Protokol, MEB DÖGEM’ne bağlı imam hatip okulları ve TEGM’ne bağlı ortaokulları…” kapsamakta iken 2023 yılında imzalanan Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi Uygulama Usul ve Esasları’nın giriş bölümünde “Bu Protokol, MEB DÖGM, HBÖGM, MTEGM TEGM, OGM’ye bağlı okullar, eğitim merkezleri, halk eğitimi merkezleri” şeklinde genişletilmiştir.
2023 değişikliğinde farklı olarak “öğrenci gönüllülüğü” ne “veli muvafakatı” şartı konulmuştur. (Genel Esaslar Md.6) 2023 yılında imzalanan belgenin “Okul Müdürlüklerinin Yükümlülükleri”ni düzenleyen başlığın 9. Maddesinde “Değerler kulübü öğrencilerine rol model olabilecek vasıftaki gönüllü rehber öğrencilerin veli izin belgesi ile ÇEDES Uygulama Mekanlarında değerler kulübü çalışmalarına destek vermesini sağlar.” hükmüne yer verilmiştir.
TDK sözlüğünde rol model tanımı yapılmamıştır. Rol, “Bir işte bir kimse veya şeyin üstüne düşen görev” olarak tanımlanırken model ise “Resim, heykel vb. yapılırken baka baka benzetilmeye çalışılan nesne veya kimse” olarak tanımlanmıştır. Birlikte değerlendirildiğinde anlaşılacağı üzere gönüllü rehber öğrencilerden bazıları değerler eğitimine katılan öğrencilere örnek kişi olarak gösterilecek ve onun gibi olması önerilecektir. Ancak rol model olarak nasıl bir vasıf, özellik arandığı, bunu kimin nasıl belirleyeceği tamamen muallak bırakılmıştır; bu durum tamamen Proje kapsamındaki yöneticilerin keyfine bırakılmış görünmektedir.
“Değerler Kulübü”nün en az 30 öğrenci ile oluşturulması öngörülmüş, sayıca az olan okullarda bu rakamın altına düşülebileceğine değinilmiştir. (Değerler Kulübü başlık 1. Madde) “Değerler Çalışmaları” başlığında 4 ve 5 maddelerde “Değerler Kulübü öğrencileri ile millî, manevi, ahlaki ve insani konular çerçevesinde söyleşi, seminer vb. yapılır. Geçmişte yaşamış örnek şahsiyetlerin hayatlarından etkileyici örnekler seçilerek Değerler Kulübü öğrencileriyle paylaşılır.” hükümlerine yer verilmiştir. Eğitim kurumlarında “seminer ve söyleşi” düzenleneceğine dair Milli Eğitim Temel Kanunu, İlköğretim ve Eğitim kanunu ve 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un da bir hüküm bulunmamaktadır. Dolayısı ile bu tür faaliyetlerin yasal dayanaklarının olmadığı açıkça görülebilmektedir.
TDK sözlüğünde
Söyleşi: “Belli bir konuda alanla ilgili kişilerin katıldığı bilgilendirme toplantısı.”
Seminer: “Bir konu ile ilgili bilgi vermek ve bu bilgiler üzerinde tartışmak amacıyla birkaç yetkilinin yönetimi altında düzenlenen toplantı.”
olarak tanımlanmışlardır.
Görüleceği üzere hem söyleşi hem de seminerin bir “toplantı” oldukları açıktır. Yukarıda bahsedilen hiçbir yasada eğitim, öğretim kurumlarında “toplantı”dan bahsedilmemiştir.
Ayrıca, 2023’te imzalanan belge 2021 yılındaki protokolün usul ve esaslarını düzenlemekte, önceki protokolü yürürlükten kaldırmamaktadır; zira, önceki protokole herhangi bir süre konulmadığı da görülmektedir. 2023’teki usul ve esaslara ilişkin düzenlemede önceki protokolün kapsamı genişletilmiş ve sosyal etkinlikler, kültür şenliği gibi aktiviteler de eklenmiştir. Demek oluyor ki temel işleyiş 2021’de imzalanan protokole göre yapılacaktır.
Bir dini inanışın uzmanı -özelde İslamiyet inanışının uzmanı- olabilmek için onun ilkelerini, amacını, felsefesini, ritüellerini bilmeyi, -özelde Arapça’yı doğru bir şekilde kendi diline çevirebilmeyi, sorulara dini çerçevede yanıtlar üretebilmeyi gerektirir; bunun için de İlahiyat Fakültesi mezunu olmak gerektiği açıktır; oysa, protokolde bahsi geçen manevi danışman olan din görevlisi ve de gönüllü rehber öğrenci bu kapsamda uzman kişiler sayılamazlar.
Milli Eğitim Bakanlığı 2023-2024 eğitim-öğretim yılı haftalık ders programını düzenlerken 6. sınıflar için haftalık 3 ders saatini Sosyal Bilgiler dersine 2 ders saatini de zorunlu Din Dersine ayırmıştır. Ancak ilkokul ve ortaoukul haftalık ders çizelgesi incelendiğinde zorunlu ders ve saatini düzenleyen bölümde Din, Ahlak ve Değer olarak bir saatlik zorunlu ve seçimlik dersin uygulamasına başlayarak Din dersini Sosyal dersi ile eşitlemiş bulunmaktadır.
Ayrıca Din, Ahlak ve Değer dersinin zorunlu olduğu ve alt başlıklarındaki bölümlerin seçilebileceği belirlenmiştir. Buradaki “seçimlik” ders tanımı sanki dersin seçimlik olduğu görüntüsünü vermekte ise de gerçekte zorunlu olduğu açıkça görülmektedir.
Metnin ilk paragrafındaki tanımlama sekülerizmin dar anlamını ifade etmektedir; oysa ki sekülerizm daha geniş bir alanı kapsamaktadır. Din ve devlet işlerinde olduğu kadar, ırk ayrımcılığına, cemaatleşmeye, dogmalara karşı da seküler olmak daha geniş bir alanı ifade etmektedir.
Gramsci bu tanımı çok önceden yapmıştır. 17 Ağustos 1931 tarihli mektubunda Cagliari’deki günlerinden eski bir öğretmene Umberto Cosmo hakkında şunları söyler: “Bana öyle geliyor ki ben, Cosmo ve zamanın bir çok entelektüeli (yüz yılın ilk on beş yılı örneğin) belirli bir ortak zemin işgal ediyorduk: Hepimiz bir dereceye kadar, İtalya’da Benedetto Croce kaynaklı ve ilk savı, modern insanın, dinin… pozitivist dinin, mitolojik dinin ve her ne isim verecekseniz onun yardımı olmadan yaşayabileceği ve yaşaması gerektiği olan ahlaki ve entelektüel bir reform hareketinin parçasıydık… Bu bana bugün bile modern İtalyan entelektüellerinin uluslararası kültüre en büyük katkısıymış gibi geliyor ve bana öyle geliyor ki bu kaybedilmemesi gereken sivil bir zaferdir.” (*) Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere sekülerizm laikliği aşan, onu kapsayan daha geniş bir düşünce ve duruş biçimidir.
ÇEDES olarak bilinen uygulamanın geniş anlamda sekülerizm, dar anlamda laiklik ile ve Cumhuriyet’in kurucularınca 1937 yılında yapılan Anayasal düzenlemede açıkça vurgulanan laiklik ile bağdaşmadığı açıktır.
____
(*) Edward W. Daid, Sürgün Üzerine Düşünceler Hece Yayınları, İkinci Basım, Nisan 2019, Salih Özer Çevirisi, Sy:148

Yarım yüz yılı geride bırakan bir insanım. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. 23 yıl Cumhuriyet Savcısı olarak çalıştım. 10 yıldır avukat olarak mesleğimi sürdürüyorum. Torunlarım için 1984 yılından bu yana yazıyorum. Okumayı, yazmayı ve paylaşmayı seviyorum. Gündem Fethiye severek katıldığım alanlardan biri oldu.